BIST 100 9.514 DOLAR 32,48 EURO 34,54 ALTIN 2.473,45
24° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
SON DAKİKA Selektör cezalarıyla ilgili yeni karar

Bittiyse… Sorulara geçebilir miyiz?

Yine bir 15 Temmuz’u “hayırlısıyla” eda ettik.

Milletin büyük bir çoğunluğunun gündeminde bile olmayan bir “Bayram” geride kaldı. Nasıl bir bayramsa bu?

Memleketin her bir köşebaşını, Devlet’in her bir odasının anahtarlarını teslim ettikleri, Cumhuriyet düşmanı hain teşkilatla araları bozulunca, kendilerine karşı yapılmaya çalışılan darbenin yıldönümünden bahsediyorum.

“Kendilerine karşı” ifadesini özellikle kullandım. Çünkü, on yıllarca büyük bir özenle ve hain bir iştahla “Devlet”in kendisini zaten çoktan ele geçirmiş bulunan bir şeytani örgütlenmeden söz ediyoruz burada. O yüzden, yapılmaya çalışılan hain darbenin “Devlet”ten ziyade “Hükümeti” hedef aldığına dair en ufak bir şüphe yok kafamızda.

15 Temmuz 2016 gecesine ilişkin, henüz yüzlerce karanlık nokta ve soru işareti ortada iken, bu olayı bir de (sahtekarca) “millet”e mal edebilmek amacıyla, “Bayram” ilan etmek neyin nesidir? Böyle bir şeyi, ancak bugünkü iktidar sahipleri becerebilirdi.

O günü ve geceyi hepimiz dün gibi anımsıyoruz. Herhangi bir ülkenin yöneticileri, bir askeri darbe (ya da girişimi) vukuunda ne yaparlar? Ya da ne yapmak zorundadır? Bunun tek bir yanıtı var. Vatandaşlarının güvenliğini sağlamak değil mi? Yani, yönetenlerin derhal TV ve radyolara çıkıp “Biz buradayız. Duruma hakimiz. Bunlar bir avuç hain. Merak etmeyiniz. Devletimizin güvenlik güçleri, yani polisi, askeri, jandarması gerekeni yapıyor. Sakın sokağa çıkmayın. Evlerinizde kalın” mesajı ile birlikte sokağa çıkma yasağı uygulamaları gerekmez miydi?

Oysa o gece ne olmuştu?

İstanbul’da Boğaziçi Köprüsü’nün sadece bir yönde (üstelik de sadece birkaç manga askerle) kapatılması gibi garip bir uygulama ile, ilk işaretleri alınan darbeyi bastırmak(!) için “millet” sokaklara çağrıldı. “Millet”ten kastın da zaten çoğunlukla parti teşkilatının bindirilmiş kıtaları olduğu ayan beyan ortadaydı. Normal, sıradan insanların bir darbe ortamında, üstelik de daha “düne” kadar iktidarın temsilciler ile kol kola olduğunu bildiği unsunlarca yapılan bir darbe sırasında sokakta ne işi vardı?

Nitekim özellikle Boğaziçi Köprüsü üzerine “götürülen” insan profilini hepimiz gayet iyi biliyoruz.

İkincisi ve daha da önemlisi, devletin silahlı güçlerine komuta eden; başta Cumhurbaşkanı, Başbakan, İçişleri Bakanı ve Genelkurmay Başkanı olmak üzere her birinin o gece boyunca tam olarak hangi saatte nerede oldukları, hala büyük bir sır gibi gizleniyor. “Eniştemden duydum” öykülerini saymıyorum bile.

Bununla da kalınmıyor, belki de siyasi liderler arasında “Ne zaman, nerede, kiminle birlikte ne yaptığı” en iyi bilinen (belgeli) olanı, Sayın CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu üzerinde bir “gizem perdesi” yaratılmak isteniyor. Yok efendim, “Ne işi varmış Bakırköy Belediye başkanının evinde?..” Adam (Sayın Kılıçdaroğlu) kaç kez anlattı, saniye saniye neler yaşandığını. Ve oradan fotoğraflar paylaştı. “Ankara’ya dönemedim. Ben buradayım. Sayın Kerimoğlu’nun evinde ağırlanıyorum. Milletvekillerime talimat verdim. TBMM’yi gidin savunun diye.”

Üstüne üstlük, devletin tüm imkanları Kemal Bey’in yaptığı telefon görüşmelerini, o trafiği filan belgelemeye müsait iken, böyle bir kepaze “çamur atma” taktiğine kargalar bile gülmüyor artık.

Gelelim, “gücü” elinde bulunduranlara…

Neredeydiniz beyler?

Neden kendiniz tankların üzerine çıkmak ve oradan millete seslenmek yerine, “milleti” (bir kısmı da maalesef şehit olmak üzere) sokağa çağırdınız?

“Kılıçdaroğlu neden tankın kenarından geçip gitti” diye çamur atacağınıza, kendiniz hiç olmazsa (bırakınız bir tankı ya da ZPT’yi) bir askeri cipin üzerine çıkıp iki satır nutuk ataydınız da, bu millet sizi “Kahraman” ilan edivereydi.

Yüce Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün büyük ve dahice bir hesapla ve üstelik “Büyük Kurtuluş Savaşı”nı yöneten Yüce Meclis’in “ana kucağı” niteliği ile başkent ilan ettiği Ankara’ya, neden günlerce gitmediniz? Gidemediniz?

Bırak Kemal Bey’i filan.

Daha sorulacak o kadar çok soru var ki..

Bırak “Bayram”ı mayramı. Önce, yukarıdaki iki soruya yanıt ver.

O gece “millet”in sıradan evlatlarını neden namluların üzerine sürerek şehit – gazi olmalarına neden oldun? Neden asker ve polisi ve jandarmayı değil de, senin benim sivil evladımızı göreve çağırdın? Ve sen neredeydin?

Sadece bir kişiye sormuyorum. Hepsine.

Amaç belli. Bu hain darbeyi, yani kendi elleriyle Cumhuriyet’in-Devletin anahtarlarını teslim ettikleri alçakların bu girişimini, sanki “Millete” yapılmış gibi göstermek. Ardında da malum OHAL ve sonrasındaki siyasi iklime zemin hazırlamak.

Sonra bir de dini değerleri işin içine katarak, minarelerden haftalarca (daha dün gece milleti yine o anlara döndürmek maksadıyla) “Salâ” okutmalar filan. Sanki o darbeye kalkışan Pennsylvania’lı Ağlak Vaiz’in emrindeki Cumhuriyet düşmanı asker ve polis kılıklı hainlerinin “Ezanla, Kur’anla, Salâ’yla filan bir dertleri” varmış gibi. Gözü dönmüş şeriatçı millet düşmanlarından söz ediyoruz burada. Kimi kandırıyorsunuz?

“Ezan susmayacak”mış da… “Bayrak inmeyecekmiş” de.. Bir sürü yalan dolan.

FETÖ alçağının derdi bunlar mıydı? Yoksa, on yıllardır hep uyardığmız üzere bu ülkenin laik ve demokratik temelleri miydi? Hukuk devleti miydi? Her türlü özgürlükler miydi?

Salak değil bu millet.

15 Temmuz’a dair çok şey konuşuldu, çok şey söylendi. Dünden beri de konuşulmaya devam ediliyor. Ama bir koca delik, hatta delikler var hâlâ ortalıkta.

TBMM’nin ünlü komisyon raporunun gizlenmesinden de anlaşılacağı üzere, “O gece tam olarak ne olduğu”nun bilinmesi istenmiyor. Çünkü bilinirse, “Siyasi ayak” (resmen) ortaya çıkacak.

Yani, herkesin bildiği o büyük “sır” ortaya dökülecek. Soruların yanıtları tam olarak verildiğinde, her şey aydınlanacak. Ama istemiyorsunuz. Neden istemediğinizi de herkes biliyor.

Ha.. Bir de..Unutmadan..

Darbenin ve FETÖ alçağının hamisi ABD’ye bu konuda tek bir soru sorup tek bir bilgi talep ettiniz mi? FETÖ’nün iadesi talebinden filan söz etmiyorum. “Arkasında ABD var” imalı sözlerinizin altını dolduracak bir adım attınız mı “sözde müttefik” emperyalistlere karşı? Biz de biliyoruz arkasında o devletin olduğunu. O “hami” devlete karşı nasıl bir adım atabildiniz?

Kimi kandırıyorsunuz?

En başta da dediğim gibi…

Kutlamanız ya da anmanız.. Her ne ise, bittiyse…

Bir zahmet, sorulara geçebilir miyiz?

O cevaplar buraya gelecek.

Yağma yok.

- -