BIST 100 9.080 DOLAR 32,34 EURO 35,12 ALTIN 2.309,13
19° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

Don’t Look Up: Netflix’ten bir Türkiye Anatomisi

“Niye yukarı bakmanızı istiyorlar, biliyor musunuz? Çünkü korkmanızı istiyorlar. Yukarı bakmanızı istiyorlar çünkü size yukarıdan bakıyorlar. Kendilerini sizden üstün görüyorlar. Önünüzdeki yoldan gözünüzü ayırmayın, başınızı kaldırmayın.”

Bu sözlerin sahibi Erdoğan olabilirdi ama değil. Replik, Netflix’in yeni filmi Don’t Look Up (tr. “Yukarı Bakma”) Meryl Streep’in canlandırdığı ABD Başkanı Janie Orlean’a ait.

Filmin ana hikayesi şu: Dünyaya çarpacak çok büyük bir meteor keşfedilir. İki bilim insanı bu konuda ABD Başkanı’nı uyarmak ister ancak işler planlandığı gibi gitmez.

Film, Donald Trump dönemi ayyuka çıkan siyasi kutuplaşmanın ve post-truth (gerçek ötesi) dünyanın mizahi bir eleştirisi. Somut bilimsel gerçeklerin, maddi ve siyasi çıkarlar için nasıl çarpıtıldığını, sosyal ve geleneksel medyanın da buna katkısı anlatılıyor.

Hikayenin şu ana kadar çoktan tanıdık gelmiş olması lazım.

(Bundan sonrası filmi izlemeyenler için “spoiler” içerir)

Filmdeki birçok karaktere Türkiye’den karşılık bulmak mümkün. Zaten Streep’in canlandırdığı karakterde görülen bariz Donald Trump izleri, Erdoğan ile paralellik kurmayı kolaylaştırıyor.

Ortada bir gerçek var: Dünyaya bir meteor çarpacak. Meteorun yarıçapı 9 km. ve dünyadaki yaşamı yok edecek.

Türkiye’de teknik olarak şu an bir ekonomik krizden bahsedilemez çünkü ülke kağıt üzerinde bir resesyonda değil. Diğer yandan bahsedilen büyümenin halka yansımadığı da bir gerçek. Yıllarca ekonomistler bu konuda uyardı.

Ancak uyarılar filmdeki gibi halk tarafından geniş ölçekte hissedilmediği veya görülmediği için önce ciddiye alınmadı.

Türkiye’de ekonomik meteorun gökyüzünde ilk görüldüğü anlar belki 2018 yılıydı. Döviz krizi yaşanıyordu. Akademisyenler ve siyasetçiler yapısal reformlara ihtiyaç duyulduğunu söylüyordu.

Dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak da ekranlara “Yapısal reformlar, yapısal reformlar, neymiş bu yapısal reformlar” diyerek kameralar karşısında dalga geçmişti. Albayrak’ın filmdeki karşılığı da ABD Başkanı Orlean’ın özel kalemi ve oğlu Jason Orlean (Jonah Hill).

2018 yılında Erdoğan, yaşanan krizi Rahip Brunson krizine bağladı. Brunson aslında bunun sadece bir parçasıydı. Ardından “yaşadığım ve görevde olduğum sürece bırakmam” dediği Brunson’ı ABD’ye yolladı böylece ekonomik kriz de “çözülmüş” sayıldı.

2018 yılı bugüne kadar devam eden döviz krizinin belki de en net görüldüğü andı.

O dönemden beri Hazine’nin döviz rezervini yaklaşık 140 milyar Dolar erittiği biliniyor (son müdahaleler hariç).

Don’t Look Up’ta ABD Başkanı Orlean için meteora karşı ne yapılmasını gerektiğini belirleyen iki konu var:

1. Yaklaşan ara seçimler
2. Meteorda bulunan minerallerin değeri.

Önce meteora aldırış etmeyen Orlean, adı seks skandalına karışınca bunu seçim öncesi bir fırsata dönüştürmek ister. Amacı dünyayı meteordan kurtarıp seçimleri garantilemektir. Senaryo, nükleer başlıklar, uzay mekiği rampaları, vs. ayarlanmış ve ateşlenmişken, hatta operasyonun başarılı olacağı neredeyse kesin gibiyken bir anda her şey tersine döner. Çünkü Orlean’ın en büyük bağışçılarından Peter Isherwell (Mark Rylance) ortaya çıkar.

Isherwell, Steve Jobs, Mark Zuckerberg ve Elon Musk karışımı bir teknoloji girişimcisi. Bu karakterin Türkiye’de tam bir karşılığı çok yok. Ancak muhalefetin “5’li çete” dediği insanlarla karşılaştırabilirsiniz. Belirli isimlerin yeni hükümet sisteminde alınan kararlara nasıl etki ettiği de daha önce yazıldı.

Isherwell başkana meteorun üzerinde minerallerin trilyonlarca Dolar ettiğini anlatır. Meteoru küçük parçalara bölüp dünyaya getirebileceklerini söyler. Fikir, ABD Başkanı’nın aklına daha çok yatar. Bilim insanları ise ikna olmaz. Hesaplamaların kendileriyle paylaşılmasını isterler ancak paylaşılmaz.

Bu sırada meteor artık dünyaya yaklaşmıştır. Çıplak gözle de görülmeye başlanmıştır.

Türkiye’deki ekonomik sorunlar artık halk tarafından daha çok hissediliyor. Daha önce 140 milyar Dolar’ı arka kapıdan satarak piyasaya müdahale eden iktidar, bu sefer strateji değiştirdi.

2019 seçimlerinden önce kuru baskılayan iktidar ortaya yeni ekonomi modeli “Erdonomi”yi attı. Neydi bu: “faiz sebep, enflasyon netice”, rekabetçi kur, cari fazla, yüksek istihdam ve yabancı yatırımcıya çekici gelmek.

Erdoğan, yaklaşan ekonomik meteora müdahale etmediği gibi ivmelendirdi. Faizleri düşürdü. Böylece enflasyonun düşeceğini öne sürdü. Olmadı. Hatta yükselen enflasyonun aslında enflasyon olmadığını öne sürdü: yurt dışındaki pahalanmanın ve stokçuluğun neden olduğu bir “fiyat artışı.”

Filmde meteor artık gökyüzünde belirdiğinde sosyal medyada bir akım başlar. Herkes “yukarı bak” etiketiyle paylaşımlar yapar. Paylaşımlar ABD Başkanı Orlean’ın politikasına terstir. Çünkü yeni söyleminde meteor bir tehlike değil, bir “fırsattır.” Mesela daha çok iş imkanı sağlayacaktır. Türkiye’de yaşanan krizin Erdoğan’a göre aslında bir istihdam ve yatırım fırsatı yaratması gibi…

ABD Başkanı bir kampanya başlatır. “Yukarı Bakmayın” sloganıyla bir miting düzenler. İşte orada yazının girişindeki sözleri sarf eder. Tehlikenin artık gözle görülecek kadar somutlaşmasına rağmen halk ikiye bölünmüştür. Ne zaman meteor dünyaya daha çok yaklaşır, o zaman Orlean’ın seçmenleri bile ona inanmamaya başlar.

Türkiye’deki “meteor” artık kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlayınca iktidar bu sefer başka bir planla ortaya çıktı. Türk Lirası resmen dövize endekslendi. Hazine’den yine arka kapı satışlarının başladığı öne sürüldü. Dolar iki günde 7 Lira birden düştü.

Teknoloji girişimcisi Isherwell’in planı işe yaramaz. O sırada meteoru keşfeden bilim insanları ve yakınları birlikte yemek yerler. Çünkü en başından beri bilinen bir gerçek vardır. Önlem alınmazsa dünya yok olacak. Karakterlerin, göz göre göre bir önlem alınmaması karşısında yapabildikleri tek şey son zamanlarını birlikte geçirmektir. Farkında oldukları gerçek yaşanırken, ellerinden tek gelen hiçbir şey olmuyormuş gibi yemek yemektir. Kaçınılmaz son sonunda onları da bulur.

Tabii ki zenginler hariç...

İzleyici son anda onların bir uzay mekiği olduğunu öğrenir. Zenginler ve seçkinler, uzay mekiği ile bir gezegene gidip orada koloni kuracaktır. Mekiğe 2 bin kişi alınır. Bu kargaşa sırasında ABD Başkanı Orlean oğlunu yanına almayı unutur. Ancak Jason Orlean, meteor çarpmasından kurtulur. Dünyadaki son insandır. Bu sahne artık nükleer bombalardan kurtulabilen hamam böceklerine mi benzetilir, yoksa ayrıcalıklı zenginin yine bir şekilde kurtulmuş olmasına mı, o da izleyiciye kalmış.

Türkiye’de her ekonomik “önlemin” birilerine uzay mekiğinde yer sağladığı zamanla anlaşılıyor. Dolar bir anda 7 Lira düşürülünce bundan kimin fayda sağladığı merak edilmişti.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin sözleri buna açık bir cevaptı: “Küçük yatırımcıya yazık oluyor. 15 liradan, 16 liradan, 17 liradan dolar alanlar var. Kim bunlar? Büyük finansörler değil. Niye? Biliyor çünkü. Bütün altyapı yatırımlarını tamamlamış bir ülkede, tüm makro göstergelerin pozitif olduğu bir yerde, aklı başındaki bir finansör Türkiye’de bu işlerin bir şekilde döneceğini bilir. Ama çarpılan kim oldu? Küçük yatırımcılar. Her zaman olduğu gibi.”

Zaten gerçekten bir uzay mekiği olsa hangi 2 bin kişinin alınacağını da tahmin etmek zor değil.

Ekonomistler yılladır yaklaşan ekonomik meteora işaret ediyor. Aslında bu, ilk meteor da değil. Son meteorun önünü açan siyasi bir meteor zaten ülkeye çarpmış durumda. Sonuçları ekonomik de olsa Türkiye’deki krizin temel nedenlerinden birinin demokrasi sorunu olduğu biliniyor.

Halk da filmdeki gibi ikiye bölünmüş durumda. Şimdilik hala iktidarla birlikte “yukarı bakmayın” diye bağıran bir kesim var. Meteorun rotasını değiştirmenin yolu belli. İktidar ise buna yanaşmıyor.

Ancak ortada bir gerçek var. Yokmuş gibi davranılması yaklaşan meteoru yok etmiyor. Türkiye’de meteora karşı alındığı öne sürülen önlemlerin de çarpışmanın etkisini artıracağı biliniyor.

Don’t Look Up her ne kadar Amerikan siyasetine yönelik bir eleştiri de olsa konu Türkiye’ye yabancı değil. Paralellik kurmak için ekonomiyle sınırlı kalmaya gerek yok. Başka konular da bulunabilir. Çünkü olayların arkasındaki zihniyet aynı.

Film, ekranda beliren “Tamamen yaşanabilir olaylara dayanmaktadır” sözleriyle başlıyor ve Türkiye’de zaten yaşanmakta olan bir olayı anlatıyor.