BIST 100 9.525 DOLAR 32,57 EURO 34,68 ALTIN 2.518,51
12° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

Sanat, siyaset, zerzevat...

Yazının başlığındaki sanatı anladınız, siyaseti de...

Peki, "zerzevat" nereden çıktı diye merak etmiş olabilirsiniz.

O halde yazının tamamını okuyun da alâkayı anlayın.

Malum, "Türkiye'nin Oscar"ı olarak da değerlendirilen Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin 58'ncisini, bu yıl yarışmada ödül alanlar ve alamayanlar, filmlerin, oyuncuların, yönetmenlerin senaristlerin değerlendirmelerinin önüne geçen bir tartışma ile konuşuyoruz.

En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü alan Nihal Yalçın ile, ödülü takdim eden tiatro ve sinema sanatçısı Tamer Karadağlı arasında sahnede geçen bir hadise ile.

Hatırlatmak gerekirse;

Ödül kazandığı anons edildikten sonra sahneye gelen Nihal Yalçın konuşmasını yaptığı sırada hemen arkasında durmakta olan Karadağlı, abartılı mimikler ve "sıkıldığını – rahatsız olduğunu" belli eden vücut dili ile dikkatleri çekmiş, bununla da yetinmeyip konuşmanın orta yerinde, adeta "Kısa kes. Al şu ödülü de ikile artık..." dercesine, hırsla ve kaba bir hareketle ödülü Nihal Yalçın'ın eline tutuşturup ağır bir saygısızlığa imza atmıştı.

Nihal Yalçın da, "Al git mi diyorsunuz yani?" mealinde bir tepki ile mukabele ettikten sonra, bir iki cümle daha söyleyip sahneden inmişti.

Tamer Karadağlı'nın (ve ona destek verenlerin) rahatsızlığının nedeni zaten bu zihniyeti tanıyanlarca malumdu. Ancak, sonradan verdiği demeçlerle de iyice anlaşıldı. Özetle, "Ödül törenlerinde siyasi içerikli konuşma yapılmamalı. Hattâ, bizim görüşümüze aykırı bir içerikte konuşma hiç yapılmamalı..." Bu görüşün yandaşları, dünyadaki her şeyin siyaset içerdiğini, her şeyin bir ideolojik kökeni ve muhtevası olduğunu bilmemekle kalmıyor, üstüne üstlük, "katılmadığım görüşleri savunanlar konuşmamalı" şeklindeki tavrın da, bizzat kendisinin "Buram buram siyasi" bir tavır olduğunu ya anlamıyor ya da anlamazdan geliyor.

Tamer Karadağlı'nın da sahnede sergilediği çirkinlik ve sonradan bazı medya organlarına verdiği demeçten daha elim ve daha vahim olmak üzere, bir de işin içine (o artık kusmuk kokmaya başlayan) "HDP ve Selahattin Demirtaş'tan söz etmek teröre destek vermektir" tezine sarılarak savunmaya kalkması, işin tam da "sıvama" aşamasıdır.

Al sana siyaset.

E hani bu işlere siyaset bulaşmasından rahatsızdınız?

Nihal Yalçın, "Kadın haklarından" söz eden, "Sinema dünyasındaki kadınların haklarından" dem vuran, konuşmasının finalinde de "İstanbul Sözleşmesi Yaşatır" sloganı ile, hükümetin sözleşmeden geri çekilmesi kararını protesto eden tavrı, tabii ki siyasi ve haklı bir çıkıştır. Burada faşist kafaların itirazı neyedir?

- Kadın haklarının savunulması mı?

- Sinemadaki kadınların hak mücadelesi mi?

- Tüm dünyaya övünerek sunduğumuz İstanbul Sözleşmesi imzasını geri çekerek, tüm dünyaya resil olmamazı sağlayan kararın eleştirilmesi mi?

Hangisine itiraz ediyorsunuz? Bunlara itirazınız da siyasi bir tavır değil midir? Ya da bunlara itirazınız, size "onur" mu kazandırıyor.

Nihal Yalçın'ı tanımazdım. Sinema, tiyatro ve TV dizisi aleminin sıradan ya da şöhret olmuş insanlarını genelde pek merak etmem. Tanımam. Ama merak edip baktığımda pırıl pırıl ve çok başarılı bir oyunculuğunun yanısıra, siyasi duruşu ve formasyonu ile de farklı biçimde öne çıktığını gördüm. Bu ülkede "zenci" sınıfına "kafadan" yazılmayı beraberinde getiren "Alevi ve Zaza" kimliğinden söz ediliyor. Bu vesile ile internette izlediğim birkaç videosunda "Kürtçe ya da Zazaca" olduğunu sandığım (bu dilleri bilmemek ayıp de değil kusur da ama itiraf edeyim bilmiyorum. O yüzden anlamadım) şarkı ve türküleri akıcı bir lehçe ile söyleyebiliyor olması da dikkatimi çekti.

Hayatı, insanları etnik ve mezhepsel kimlikler ve hatta cinsel yönelimler üzerinden kategorize etmek, onları ötekileştirmek, ayrıştırmak ve nefret objesi ilan etmekle geçen ırkçı, kafatasçı faşist kafalar için, zaten "kafadan" ret gerekçesi değil mi?

Zaten Tamer Karadağlı'nın, Pazartesi sabahı bir TV kanalının magazin programına telefonla bağlanarak "Zaten Demirtaş'ın özgürlüğünü savunuyormuş. Zaten HDP'yi savunuyormuş. Zaten terör örgütüne sempatisi varmış" mealinde, aklınca "kara çalmaya" kalkışması, ödül töreninde "sahnedeki" zevzeklik performansının bir devamı niteliğinde değil midir?

Dahası, Tamer Karadağlı'ya destek olanların bu tavrı mevcut siyasi iklimin "muktedirlerine" hoş görünmek, selam çakmak ya da "başına bela almamak" amaçlı bir "siyasi tercih" ya da "siyasi tavır" değil mi? O zaman bu "siyaset yapma hakkı" neden sadece onların oluyor?

Nihal Yalçın, bileğinin hakkı ile kazandığı ödülü almak için sahneye geldiğinde, siyasi içerikli bir mesaj verme hakkına sahip olmayacak. Ama sizler onu "siyasi kimliği, düşünceleri ve o sahneden topluma vermek istediği mesajı begenmediğiniz için" linç etme hakkını kendinizde göreceksiniz. Öyle mi?

Her sanat eserinin; minicik bir heykel, iki satırlık bir yazı, iki çizgilik bir karikatür, iki dakikalık bir kısacık film, bir mim gösterisi, bir tiyatro oyunu, bir meddah performansı, ya da herhangi bir eserin içinde mutlaka bir siyasi duruş, tercih, bakış açısı, bir mesaj gizlidir. Gizlidir diyorum, kimi zaman da gizlenmez, direkt olarak aktarılır kitleye. Ama her zaman o "muhteva" oradadır.

Omurgalı sanatçılar bunu zaten "gizlemeye" gerek bile duymadan yaparlar. Omurgasız, oynar-yanar-döner tayfası da "Biz sadece sanat için şey ediyoruz" hokkabazlığı – sahtekarlığı arkasına sığınırak, hava nereden esiyorsa ona yaslayıp sanat icra etmeye çalışırlar. Mühim olan "Rüzgarın estiği yön ne olursa olsun, tersine şarkı söyleyebilmek"tir. Çünkü o şarkının notaları ve nağmelerinin karşı koyamayacağı hiçbir rüzgar yoktur.

Nihal Yalçın ve benzerleri, "rüzgarı" değil, notaları hesaba katarak, yüreklerini, beyinlerini, kişiliklerini ve onurlarını boyunlarında iftiharla taşıyanlardır. Demirtaş'a özgürlük isterken de, İstanbul Sözlşemesi'ni savunurken de, HDP'ye destek verdiklerini (üstelik de bugünün siyasi konjonktüründe) cesaretle beyan ederken de.

Zaten o yüzden "iyi sanatçı" olur böyleleri. "Ben bunları söyledim savundum. Acaba beni TRT'ye çekilecek bir dizide oynatmazlar mı? Acaba benim dizimi, belli bir görüşten insanlar izlemez diye, yarın öbür gün bol ratingli kanallarda görünme ihtimalim sakatlanır mı?" diye düşünmezler. Hesap yapmazlar.

Gerisini Tamer Karadağlı ve onun gibiler düşünsün.

Neticede, herkesin kendisini hangi zerzevat ile özdeşleştireceği kendi kararıdır.

Nihal'in tarladaki hangi çiçeğe yakıştığı bizce malumdur.

Tamer'i ise vicdanlara havale ediyorum.