BIST 100 9.645 DOLAR 32,52 EURO 34,84 ALTIN 2.429,26
20° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

Tanık...

Eski dilde "şahit".

"Gördüğünü bildiğini anlatan kimse" ya da "Duruşmada bilgisine görgüsüne başvurulan kimse" olarak tanımlanıyor sözlüklerde.

Bu sözcük, aynı zamanda bizim mesleğimizi de gayet iyi tanımlayan bir "etiket" olarak kullanılabilir. Yani, "çağının, yaşadığı dönemin olaylarını, olgularını, iyiliklerini, güzelliklerini, çirkinliklerini, kötülüklerini, saltanatını, yoksulluğunu, zulmünü, savaşını barışını" her şeyi ile kayda geçirip anlatan insandır gazeteci. Bununla görevlidir.

Ama, çok önemli bir şartı da vardır bu görevin. O da "Adil, gerçeklerden sapmayan ve dürüst bir anlatım" olmasıdır. Bunu yaparsanız gerçekten "gazeteci" derler insana.

Bunu yaparsanız "gerçek gazeteci" olursunuz.

Eğip bükerseniz, yalana dolana alet olursanız, çarpıtırsanız, işinize geleni görmezden gelerek anlatmaya aktarmaya çalışırsanız, güdümlü davranırsanız, talimatla, parayla telkinle yaparsanız, bunun adı "tanıklık" ya da "gazetecilik" değil, olsa olsa "yalancı tanıklık" ya da "soytarılık"tır.

O dürüst, adil, imrenilecek düzeyde gazeteciliğin müstesna bir örneğini andık geçen hafta sonu İzmir'de. Geçen yıl 5 Eylül'de ölmeden önce, hayatının son yıllarını geçirdiği Karaburun'a gittik, anısını yaşatmaya ve onu hâlâ tanımamış olan varsa, o fırsatı ve ayrılacağı yaşamamış olan varsa onlara anlatmak üzere düzenlenen bir etkinliğe katıldık.

Değerli ağabeyim, ustam, efsane gazeteci, güzel insan, kadim dost, yiğit devrimci ve yurtsever Erbil Tuşalp'dan söz ediyorum.

En başta da yaptığım "Tanık" tanımlaması, bizim meslekte belki de en çok ona yakışıyordu. Çünkü, arkasınnda miras bıraktığı çok sayıda değerli eserden en çok konuşulan ve iz bırakanlarından birinin adı "Bin Tanık"tır, Erbil Ağabey'in.

12 Eylül rejiminin Türkiye halkı üzerinde uyguladığı terörü anlatan çok önemli tanıklıkları ve belgeleri okurla paylaştığı bu kitabının, bu ülke topraklarında yayınlanan "belgesel nitelikli yayınlar" arasında, kendisinden en çok söz ettiren kitap, ya da "gazeteci kitabı" olduğuna kuşku yoktur. Sonradan yapılan yeni baskılarında, bu tanıklıkları içinde bulunduğumuz AKP döneminin, geçmişteki baskıcı rejimlerin "devam filmi" niteliğindeki zulmüne ve işkencelerine değindiği bölümler yer alır.

Gazetecinin nasıl önemli bir iş yaptığının, çağına tanıklık ederek bunların bilinmesi, görünmesi için "devasa bir projektör" işlevi gördüğünü en iyi anlatan çalışmalardan biridir. Erbil Tuşalp'in "Bin İnsan" ve "Bin Belge" gibi eserleri de, türünün yani "gazeteci kitaplarının" en güzel örnekleri arasındadır.

Bugün de, aynı şeyleri yaşıyor olmanın hüznü ve burukluğu içinde okunması gereken kitaplardır.

Sabahları gazeteleri açıp okuduğumuzda hafızalarımıza kazınan her şeyin usta bir kalem tarafından "kitap haline" getirilmesine tarihi önemde katkıdır bu kitaplar.

Gazete haberinin "bir kaç yüz kelimeden" ya da TV haberinin "bir kaç dakikadan" ibaret hızlı ve günlük tüketilen hacminin ötesine geçen usta işi eserlerdir. Üstelik, günümüz Türkiyesi'nde maalesef güncelliğini yitirmeyen çalışmalardır.

KRT TV'de her sabah yaptığım hızlı ve kısa yorumlar, haberleri, manşetleri okurken zaman zaman hızımı alamayıp sesimi yükselttiğim ya da boğazıma kelimelerin düğümlenmesine neden olan olaylar, damlacıklar halinde bu tür kitapların bu tür "Tanıklık abidelerinin" birer malzemesidir aslında.

Hafta sonunda kurucusu olduğu TAKSAV (Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat için Vakıf)'ın düzenlediği 3 günlük etkinlikte Erbil Tuşalp Ağabey'i yad ederken, hep bunları düşündüm. Düşünmekle de kalmayıp, "keşke bin insan, bin belge, bin tanık gibi bin Erbil de yetişse bu ülkede ve bu tür pırlanta değerinde tanıklıklar ciltlere sığmayacak tanıklıklar belgelense" diye geçirdim içimden.

Adına düzenlenen bu etkinlikte bu yıl ilk kez bir de "Gazetecilik Ödülü" veren ve bunu bana lâyık gören, beni ayrıca onurlandıran TAKSAV yöneticilerinin de aynı duygular ve hevesler içinde olduğunu biliyorum.

Erbil Tuşalp'lar sadece bizim değerli dostlarımız ve ustalarımız olarak değil, aynı zamanda "Kutup yıldızı" niteliğinde hocalarımız olarak da bu projelerin öncüsü olmayı sonsuza sürdüreceklerdir.

Ruhu şad, ışıklar yoldaşı olsun.

Adını her andığımızda, "Erbil Tuşalp Gazeteciliği"nin yaşaması ve yaşatılması için çalışmak da bizim boynumuza borç olsun.