BIST 100 10.747 DOLAR 32,22 EURO 35,07 ALTIN 2.528,17
20° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

Yılların partileri seçime giriyor diye nasıl kriminalize ve marjinalize ediliyor?

İYİ Parti, Dem Parti, Saadet Partisi, Yeniden Refah Partisi, TİP…

Türk siyasi hayatında çok önemli yer tuttukları, hatırı sayılır oyları ya da köklü gelenekleri olduğu aşikar.
Normalde nedir? Bir siyasi parti belediye kazanmak, meclis üyesi kazanmak, milletvekilliği kazanmak, iktidar olmak için seçimlere girer. Bir siyasi parti iddia koyar. Normal olan budur.

Türk siyasetinde 15 Temmuz sonrası yaşanan sistem değişikliği ile birlikte hayatımıza giren ittifaklar dünyadaki uygulamalarının aksine bir anomaliye sebep oldu. Rasyonel düşünme yetilerini ortadan kaldırdı ve kutuplaşmanın karşısında duran bir yaklaşımı ‘’ihanet’’ olarak herkesin görmesine neden oldu.

15 Temmuz sonrasında iktidarın 4 yıllık irrasyonalite dönemi ve kendi iç hesaplaşmalarının, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meşhur ‘’istikrar’’ kavramını yıpratması ve metal yorgunluğunun öne çıkmasıyla ‘’Anti-Erdoğanizm’’ metropollerde çoğunluğu sağladı. Bunun üzerine ittifakların ‘’Erdoğan’ın yanında olanlar’’ ve ‘’Erdoğan’ın karşısında olanlar’’ gibi garip bir formda oluşması dönemini yaşadık.

14 Mayıs seçimleri evet tarihiydi. Bu seçimler bu düzenin bir tarafının kazanıp, diğer tarafının yok olacağı anlamını taşıyordu. Öyle de oldu. Erdoğan’ın yanında olanlar kazandı ve karşısında olan blok dağıldı. Ama bu yanlış atmosferin oluşturduğu yalancı algı dağılmadı.

Büyükşehirlerdeki yüzde birlik farkları ve sosyal medyadaki goygoyu Türkiye sanan muhalefet aklı, ‘’Erdoğan karşıtlığının tek motto olduğu bir muhalefet yapısıyla iktidarı değiştiremeyiz’’ görüşüne gelen muhalefet simalarını seçim öncesi kodlarla ‘’Erdoğancı’’ olarak suçlamaya başladı. Aynı şey Cumhur tarafında başka bir yol çizen, ‘’artık ya onlar ya biz diye bir durum kalmadı’’ diyen YRP’ye karşı da var. FETÖ, Adnan falan da dendi ama hızla birileri önünü aldı ki kesildi. Çünkü o mahallede çamur bu kadar hızlı atılamaz. CHP mahallesinde olduğu gibi dün ‘’abla’’ denilen bugün ‘’hain’’ olmaz.

Şu anda CHP’nin çeperinden çıkarsan Erdoğan’a çalışıyorsun. AK Parti çeperinden çıkıyorsan da karşıdakilere. Ama siyasi partiler ortaya iddia koyar. Yok sanki savaştayız.

Türkiye’nin acilen bir anayasa değişikliği ve mümkünse yeni anayasa ile bu 50 artı birden kurtulması gerekiyor. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediğinin karşılık bulması da yakındır. Seçim sonrası bu konuyu konuşacağız.

Karşı tarafta ise söyleyeceğim yegane şey şudur…

Ekrem İmamoğlu tüm bu tabloya rağmen başarılıdır. Dağınıklığa ve genel merkezinden ‘’bence’’ görmediği desteğe rağmen başarılıdır. Hepsinden daha çok İmamoğlu bu ‘’hain ilan etme ve linç etme’’ furyasına ayak uydurmayıp birleştirici bir rol üstlenmesiyle başarılıdır. İnşallah bu üstlenmeye çalıştığı rol sadece bir seçim kazanma yöntemi değildir.

Milli Görüş’ün temsilcisi kim?

Erbakan’ın hayalleri Ayasofya’nın açılması, Taksim’e camii yapılması, imam hatiplerin önünün açılması…
Bunları gerçekleştirmek mi Milli Görüş’ün temsilciliğidir?

Erbakan’ın oğlu olmak, Refah Partisi’ni yeniden kurmak, siyasette yeni bir adres olmak ve oy oranlarının hızla yükselmesi… Bunlar mı Milli Görüş’ün temsilcisi olmak için argümanlar?

Erbakan’ın son partisi olmak, o partide genel başkan olarak vefat etmiş olması, Yüksek İstişare Kurulu sistemini getirmesi ve o kurulun kararlarının Milli Görüş demek olması, başka kurulan ve ‘’Milli Görüşçüyüm’’ diyenleri palyaço olduğunu Erbakan’ın söylemesini sürekli dillendirmek…
Milli Görüş’ün temsilinin devamı için yeterli mi?

Milli Görüş gömleğini çıkarmak ve iktidarın ilk yıllarında ‘’ben o değilim’’ siyaseti izlemek…
Erdoğan’ı lider kabul edip, AK Parti’ye muhalefet ederek oylarını artırmak ve muhafazakarlar gözünde meşru kalmak…

CHP ile ittifak kurup Erdoğan gitsin diye her türlü sana sıkıntı verecek olaya ses çıkarmamak…

Velhasıl Milli Görüş temsiliyeti bir felsefi tartışmadır ama pratikte yapılanların da masaya yatırılacağı bir felsefi tartışmadır. Üç partinin de bu temsiliyet bizim derken -ki AK Parti’nin birçok kanadı var bunu her kanat sahiplenmez- vermesi gereken çok hesabı var.

2028!

AK Parti:

İstanbul kazanılırsa…
İstanbul kaybedilirse…
Erdoğan devam etmek isterse…
Erdoğan devam etmezse…
Ekonomi düzelirse…
Ekonomi düzelmezse…
İttifak devam ederse…
İttifak devam etmezse…

CHP:

İmamoğlu kazanırsa…
İmamoğlu kaybederse…
Kılıçdaroğlu’na yakın delegeler güçlenirse…
Özgür Özel genel oyu artırırsa…

İYİ Parti:

Son seçimdeki oyun altında kalırsak…
Son seçimdeki oyun altında kalmazsak…
Belediye kazanabilirsek…
Belediye kazanamazsak…
Akşener bırakırsa…
Akşener bırakmazsa…
Kimlik oturursa…
Kimlik oturmazsa…

Diğer partilerle ilgili de yazabilirim ama uzatmaya gerek yok. Bildiğim tek şey bugünkü siyaset kodlarıyla ve aktörleriyle 2028’e gitmeyeceğiz. Bütün sancı 2028’e herkes kendini en iyi şekilde atma çabasıdır. Bu seçim tarihi bir seçim değildir ve tek önemi 2028’e kimin bilet alacağını bildirmesidir.