BIST 100 11.234 DOLAR 42,68 EURO 50,17 ALTIN 5.861,97
5° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

Abdi İpekçi nasıl titiz çalışırdı? 2 usta isim Turgay Olcayto ve Pınar Türenç anlattı...

Abdi İpekçi nasıl titiz çalışırdı? 2 usta isim Turgay Olcayto ve Pınar Türenç anlattı...

Uzun yıllar Milliyet Gazetesi’nin Genel Yayın Müdürlüğü yapan Abdi İpekçi’yi öldürülüşünün 43. yılında meslektaşları Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto ve Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç anlattı. İşte Abdi İpekçi'nin gazeteciliği ve çalışma tarzı...

Çimen CAN / KRT

Abdi İpekçi basın dünyasına kattığı yenilikleri ve doğru habercilikten taviz vermemesi ile hem okurun gözünde hem de meslektaşlarının hatıralarından ayı bir yere sahip bir gazeteci. 1 Şubat 1979’da uğradığı suikast ile hayatını kaybeden İpekçi, basın tarihinde halen büyük bir saygı ve minnetle anılıyor.
Uzun yıllar Milliyet Gazetesi’nin Genel Yayın Müdürlüğü yapan Abdi İpekçi’yi öldürülüşünün 43. yılında meslektaşları Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto ve Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç ile konuştuk.

Abdi İpekçi nasıl titiz çalışırdı? 2 usta isim Turgay Olcayto ve Pınar Türenç anlattı... - Resim : 1

-Abdi İpekçi ile birebir çalışma imkanınız oldu mu, onu birebir tanıyor muydunuz?

TURGAY OLCAYTO: Tanıyordum ama birebir çalışma olanağım olmadı. Zaman zaman cemiyete gelirdi, o zamanlarda IPI Türkiye temsilcisiydi, toplantılarını bizim çalışma odamızda yapardı. TRT'de zaman zaman yaptığı açık oturumlardan da tanıyorum, bizim arkadaşlar prodüktörlüğünü yaparlardı. Dolayısıyla birebir çalışmasam da Abdi Bey'in saygın kimliğini kısa süre de kavramıştık. Çünkü gazeteciliğe gerçekten evrensel, gazetecilik ilkelerinden bakan çok önemli bir figürdü.

Abdi İpekçi nasıl titiz çalışırdı? 2 usta isim Turgay Olcayto ve Pınar Türenç anlattı... - Resim : 2

Turgay Olcayto

PINAR TÜRENÇ: Abdi Bey'i yirmili yaşların başında tanıdım. Benim gözüm de dağ gibi bir gazeteciydi. Önce Milliyet'in İzmir Bürosu’nda çalışıyordum. İzmir'den İstanbul’a haber geçiyordum. Haberlerimi de ilgiyle izlerdi ve her haberim de gazeteye girerdi, yayımlanırdı.

Çok sade bir gazeteciydi çok titizdi. Haberin bütün unsurlarının yansımasını isterdi. Kendisi de çok genç yaşta bu mesleğe girdiği için tüm gazetecilerin kendisi gibi olmasını isterdi ve haklıydı. Çünkü bu bir kamu göreviydi ve kamu görevi olduğu için sorumluluğumuzun çok büyük olduğunun bilincindeydik hepimiz. O bize o bilinci öğreten bir insandı.
Milliyet'in dönen merdiveni vardı ve üst katı onun odasına açılırdı. Koşarak çıktım, tam merdivenin son basamağına geldim karşımda Abdi Bey'i gördüm. "Pınar Hanım nereden geliyorsunuz" dedi bana. “Efendim şu işten geliyorum ve şu haberi izledim onu toparladım geldim. Şunu da unutmayayım gittiğim kişi de sizin okul arkadaşınızdı size selamı var” dedim. "Öyle mi" dedi. Hemen yazı işlerine giden kapıdan girdi içeri "Turhan, Turhan bu haber girmeyecek" dedi. Ben bütün gün uğraşmışım haberi toparlamışım sadece ona selam getirdiğim için o haber gazeteye girmedi.
Eğer kafasında bir soru işareti varsa ama kırıcı değildi, asla sert dille değil ”Buna bir daha bakalım lütfen” deyip başını önüne eğip giderdi. Eğer aklında o işin doğru olduğu, su götürmez olduğuna inanıyorsa altına da imzasını atmaktan çekinmezdi.
Sendikal mücadeleye çok önem verirdi, yani sendikanın, işçi haklarının gazetede yer etmesi için çalışan bir insandı. Ona çok önem verdiğinden işçi haklarının işleyebilmesi için, yerleşebilmesi için büyük mücadeleler yaptı. Bildiğiniz gibi Basın gazetesini de işte böyle çıkardı. 10 Ocak’ta gazeteyi eliyle basıp birkaç arkadaşıyla ev ev dolaşıp balkonlara atan insandı Abdi İpekçi. Böylesine basının tam bir neferiydi. Abdi İpekçi bu basının gelmiş geçmiş en önemli, en saygın, en titiz gazetecilerinden bir tanesiydi.

Abdi İpekçi nasıl titiz çalışırdı? 2 usta isim Turgay Olcayto ve Pınar Türenç anlattı... - Resim : 3

Pınar Türenç

-Abdi İpekçi gazetecilikte ne gibi yenilikler getirmişti, Türk basınına ne gibi katkıları olmuştu?

TURGAY OLCAYTO: Abdi Bey hem gazetenin içeriği mesela Milliyet'in içeriği açısından önemli değişiklikler yaptı, hem de haber dilini zenginleştirdi. Habercilikte check etmeden hiçbir haberi vermemesi ile ün yaptı. Çünkü o zaman gazeteler bir iddialı haber bulduklarında, iddia diyerek pekala bir insanı yargısız mahkum edebiliyorlardı. Ama Abdi o kişinin de sözünü almadan, ifadesini almadan o tür haberleri kesinlikle gazetesine koymamaya başladı. Bu da tabi Milliyet'in okur gözün de saygınlığını fazlalaştırdı. Kültür dağarcığı çok geniş bir adamdı Abdi Bey. Bence kaybı aslında Türk basınının kaybıdır. Türk basını Abdi Bey'in ölümü ile çok şeyini kaybetmiştir.
Çalışanlarıyla da sürekli konuşan bir genel yayın müdürüydü. Öyle odasına girilemez genel yayın müdürlerinden değildi. İşten sonra oturup konuşulan, sırasında çalışanlarıyla bir kadeh atan bir adamdı. Patronu pek yanaştırmayan, gazetecilerle çalışanlarıyla hep kendisi muhatap olan, çalışanlarının hakkını yedirmeyen bir insandı. Dolayısı ile kaybı hakikaten telafisi zor. Bir daha Abdi Bey gibi bir genel yayın müdürü hayal bile edemiyorum.

-Abdi İpekçi'nin gazeteciliği sizce kimleri rahatsız etmiştir?

TURGAY OLCAYTO: Türkiye'de bir sorun vardır; eskiden beri, sermaye siyaset işbirliği. Buna bir de medya katıldı. Sermaye – Siyaset - Medya işbirliği içinde olduğu sürece siz o ülkede sağlıklı gazetecilik yapılmasını bekleyemezsiniz. Haberler manipüle edilir, haberler zaman zaman işine gelmezse görmezden gelinir. Gazeteci olarak hem devlet ağzıyla hem de sermaye ağzıyla konuşmaya başlarsınız. O zaman işin içine menfaatler girer. Nitekim Abdi Bey' den sonra pek çok gazetede ücret farklılıkları ortaya çıkmıştır. Çok büyük paralar alan patrona yanaşan genel yayın müdürleri gördük. Buna karşılık işin damarında çalışan gazeteci arkadaşlarımız, muhabirler her zaman çok düşük ücretler aldılar. Zaten toplu sözleşmeler de bittikten sonra yapacak bir şey kalmamıştı. Onun için Abdi Bey'i gerçekten özlem ile anıyoruz.

PINAR TÜRENÇ: Tabi o dönemi düşünürsek eğer, o dönemde birçok kesime çomak sokan bir gazetecilikti bu… Abdi İpekçi gazeteciliği doğrunun, gerçeğin peşinde koşulan bir gazeteciliktir. Doğru derken, siyasette doğruyu arardı, dürüstlük arardı. Ülke insanı olduğunuzu düşünüyorsanız, bunun için ülke yararına çalışmayı amaçlayacaksınız. Bunun aleyhine; rüşvet, soygun, mafya düzeni hepsi bunu içinde, Abdi Bey bunun karşısına set çeken bir gazeteciydi. Bu tür çalışmaları da kolaylıkla gazetesine taşıyan ve hiç kimseye ödün vermeden o haberlerin üstüne gidip o haberleri tüm ayrıntılarıyla yazan ve yayımlayan bir gazeteciydi. Tabi bunu yaparken de çok insanın da canı yanıyordu. O kesimlerin, hepsinin hedefindeydi Abdi Bey.

-Abdi İpekçi barışçıl tavrıyla, ılımlı tavrıyla da bilinen bir insan, siyasi anlamda da çok uç noktada biri değil. Sizce neden öldürüldü Abdi İpekçi?

TURGAY OLCAYTO: Zaten soru işareti burada. Abdi Bey neden öldürüldü? Çünkü Abdi Bey her zaman barıştan yanaydı. Yazdığı köşe yazılarında yaptığı eleştirilerde bakarsınız bir iki paragraf sonra birde şu göz ile bakmak lazım diye ortalama bir fikir üretmeye çalışırdı. Şimdi bakınca yani neden öldürülebilir, bir çözüm bulamıyorum.

PINAR TÜRENÇ: Birçok haberde ilgili Abdi Bey’in kapısı çalınırdı.

-Alıyor muydu böyle tehdit mesajları?

PINAR TÜRENÇ: Bazı tehditler alıyordu. Hatta 1 Şubat akşamı Ankara’dan yine Ecevit’e gitmişti, arabulucu gibiydi. O dönem ülkede çok kan döküldü, olaylar birbirini izliyordu. Barışın sağlanabilmesi için Ankara’ya gitmişti, rahmetli Bülent Ecevit’le konuşmuştu. Döndüğü anda uçaktan inip kendi aracına biniyor ve evinin köşesine geldiğinde o karanlık süliet, o karanlık el, o akşamın zifiri karanlığında tetiği çekebiliyor.

TURGAY OLCAYTO: Ben Harbiye'de oturuyordum ölüm haberini aldığımda. Çok kısa bir süre sonra haberini yaptık. Katilinin yakalandığı haber bir süre gizlendi fakat Milliyet o haberi patlattı. Oysa dönemin emniyet müdürü ve valisi bizden haberi kullanmayalım diye rica etmişlerdi. Ama bir gün Milliyet gümbür gümbür diye patlattı. Nasıl oldu? Neden oldu? İşte onları bilemiyoruz, onlar bir bilmece.

PINAR TÜRENÇ: Ben de evdeydim o gece, zaten çok yakın oturuyorduk. Biz de bir arkadaşımızla yeni gelmişiz, yemek yiyecektik. Televizyonda bir altyazı geçti, o yazıyı okunca dedi ki “Abdi bey vurulmuş, inşallah yaşıyordur.” Hastaneye gidildi, gazeteye gidildi, Abdi Bey maalesef kaybedilmişti. Dünya başımıza yıkıldı aslında dünya Türkiye’nin başına yıkıldı.
Abdi Bey’in ölümü medya tarihi için öyle kabullenilemeyecek bir olaydır.

-Bir dönüm noktası diyebilir miyiz?

Bir dönüm noktasıdır.

-Abdi İpekçi öldürüldükten sonra siyasetin ve medyanın tutumu nasıldı? Cinayet tüm açıklığı ile konuşuldu mu?

TURGAY OLCAYTO: Çok konuşulmadı. Daha çok Ağca üzerine konuşuldu. Ağca gitti, Ağca geldi, Ağca bilmem ne oldu falan filan üzerine oldu. Ama ortada bir Ağca vardı, o tutuklandı. Bir takım onunla beraber çalışan isimlerden bazıları bırakıldı. Bırakılır bırakılmaz da yurtdışına kaçtılar. Hala bugün bana göre bir sırdır Abdi Bey'in öldürülüşü.

PINAR TÜRENÇ: Abdi Bey’in vurulduğu gece Türk medyası, o anlaşamayan medyası, o kavga eden siyasiler Milliyet’e koşa koşa geldi. Herkesin gözünden yaş aktı, biz bunun tanığıyız. Demirel’de, Ecevit’te, Türkeş’te bütün siyasiler Milliyet’in yazı işleri masasında toplandı ve hepsi aynı şekilde ağladı, aynı şekilde kahroldu
Bütün bu siyasilerin içinde merdivenlerden bir kişi daha çıktı, Uğur Mumcu. Hiç unutmam Uğur Mumcu geldi yazı işlerinin kenarında bir köşesine oturdu ”mahvolduk, mahvolduk, çok büyük bir kayıp” dedi. Uğur Mumcu’nun tek dediği şey buydu o gece…
Abdi İpekçi’nin cenazesinde siyasi yelpazenin bütün renkleri İstanbul sokaklarında kortejdeydi. Bütün gazeteler tek manşetle çıktı.

TURGAY OLCAYTO: O dönem Hayri Kozakçıoğlu Emniyet Müdürü'ydü. Onun da söylediği; bu tek kişinin işi değil, bir ekip var. Bu cinayeti hazırlayan bir ekip var. Onları yakalamadan net bir şey söyleyemeyiz demişti. Ama onlar maalesef yurt dışına kaçtılar. Tam bir açıklama çıkmadı ortaya, sonra zaten Türkiye' de gündem çok sık değişiyor. İşte Ağca'nın içeri alınışı, Ağca'nın dışarı kaçırılışı, bir sürü şey girdi devreye bir polisiye romana döndü.

-O dönemde medya - siyaset ilşkisi nasıldı? Bu günki gibi iç içe miydi?

TURGAY OLCAYTO: Tabi o zaman farklılık vardı, medya şimdiki halinde değildi. Şimdi tek adamlı bir yönetim biçimimiz var. Parlamento’nun işlevi çoğunluğa bakıyor. Dolayısıyla da sizin soruşturmasını istediğiniz her soru ya da dosya iktidar tarafından reddediliyor. Eskiden basın için dördüncü kuvvet deniyordu ama o dördüncü kuvveti de basın ne kadar kendine göre kullandı onu da sorgulamak lazım.
Tek Parti dönemi de dahil Türkiye'de basın özgürlüğü hiç olmadı. O dönemde de gazeteciler içeri alındı. O dönemde de gazetecilere büyük baskılar yapıldı. Yani gazetecilik bir anlamda belki ağır olacak ama iktidara kapı kulluğu yaparak yaşıyor.

PINAR TÜRENÇ: O dönem Milliyet, Cumhuriyet gibi gazeteler -ki bunlar başat gazetelerdi- siyasetle çok yakın olan ama mesafeyi çok iyi koruyan gazetelerdi. Gazeteciliğin sergilediği iki üründü Milliyet ve Cumhuriyet… Milliyet’in başında Abdi İpekçi ve arkadaşları Hasan Pulur, yazı işleri kadrosu vardı. Siyasi bakışı çok iyi soluyan ama o mesafeyi iyi koruyan, siyasilerle bir yere kadar gelen ama daha ileri gitmeyen ilişkilerdi. O şeffaf duvarı gayet iyi koruyan gazetecilerdi.

Ankara siyaseti, İstanbul’a bir telefonla, bir mesajla başlık attıramazlardı. Şimdi havuz medyası var. O havuz medyasında tek bir başlık veriliyor ve bütün gazeteler aynı başlıkla çıkıyor. Bugün ki gazeteciliği o dönemde yaptırmak mümkün değildi. Boynunu kesseniz hiçbiri asla yapmazdı.

-Türkiye'nin içinde geçtiği bu süreçte medyanın rolünü nasıl görüyorsunuz? Yani bu sürecin oluşmasına katkısı var mıydı? Bu süreçten çıkışta nasıl bir katkısı olabilir?

TURGAY OLCAYTO: Türkiye onca darbe yaşamış, darbe girişimi yaşamış bir ülke. Medya burada hep başat; yani potasiyel suçlu. Gençler potansiyel suçlu, gazeteciler potansiyel suçlu. Neden? Gazeteciler iktidar yanaşmadığı için. Oysa gazetecilik aslında onurlu bir meslektir. Gazeteci gördüğünü en doğru biçimde yansıtmakla yükümlüdür. Bunu bugünki şartlara rağmen yapan arkadaşlarımız hala var.
Bu iktidarın egemenliğinde çokta daha fazla süreceğini zannetmiyorum. Eninde sonunda gazetecilik kazanacak diyebilir miyim, diyemiyorum da ama gazetecilik rayına oturacaktır.

PINAR TÜRENÇ: Abdi Bey sadece Türk medyasının önderi değil, Türk siyasi hayatının da bir çözüm noktasıydı. Çünkü Süleyman Demirel ile merkez sağdaki liderlerle çok iyi dostluğu vardı. Merkez solda Ecevit ile çok iyi dostluğu vardı. Erbakan’la o dönemin daha İslami kesimiyle diyebileceğimiz çizgideki insanlarla iyi dostluğu vardı. 1940’lardan sonra çizdiği bu bütün yol haritasında siyasilere barışçıl kimliğini yansıtan ve onlara örnek olan bir aydındı.

Abdi İpekçi nasıl titiz çalışırdı? 2 usta isim Turgay Olcayto ve Pınar Türenç anlattı... - Resim : 4

-Türkiye'de faili meçhul mu yoksa faili meşhur mu aslında?

TURGAY OLCAYTO: Güzel, güzel bir deyim ama aslında Türkiye'de faili meçhul. Çünkü hiçbir zaman o failler bulunmuyor, bulunmak istenmiyor diye düşünüyorum artık. Yani iyi bir emniyet müdürü, kendini sevdirmiş bir Gaffar Okan bile neden öldürüldü sorusu akla geliyor. Böyle cinayetlerde bir neden ararsınız. İşte bu solcudur, o ters gelmiştir de bilmem ne olmuştur. Böyle bir şey yok yani. Musa Anter'i kim vurur? Neden, niçin vurur? Musa Anter yazar, gazeteci bir arkadaştır. Yerelde uğraşan bir arkadaşımız yani ulusalda da çok yaygın bir ünü yok ama bir gün tak diye Musa Anter'i vurdular. Yani Türkiye bu cinayetlerle yüzleşmedikçe, Türkiye bu faili meçhul dosyalarını açmadıkça, olan bitenle yüzleşilmedikçe hiçbir zaman Türkiye'de demokrasiden söz edemezsiniz. Böyle de bir durum var ortada.

PINAT TÜRENÇ: Sadece medya kaymadı elimizden hukukta kaydı. Ben bir hukukçu kızıyım çok utanıyorum bu cümleyi söylerken ama hukukta kaydı elimizden.

-Abdi İpekçi bugün yaşasaydı gazetecilik mesleği nasıl olurdu? Yani bugünden farklı olur muydu katkısı?

TURGAY OLCAYTO: Mutlaka olurdu çünkü şöyle söyleyeyim iki şey vardır demokrasilerde. Birincisi halka inelim, halkın anladığı dili konuşalım, halkın anladığı şeyleri verelim. İkincisi de tam tersi halkı belli bir düzeye çıkaralım, yani çıtayı yükseltelim. Abdi Bey onu yapmak isteyen bir gazeteciydi. Yani okuru aydınlatan, belli bir çizgiye getirmek isteyen bir genel yayın müdürüydü.
Yaşasaydı daha ne kadar sürdürürdü o olanağı verirler miydi Abdi Bey'e yoksa Abdi Bey'i görevden alırlar mıydı? Bilemem tabi. Belliki bu gelişen ortamda Abdi Bey'i de görevden alırlardı. Belki de ölmündeki sır burada.

PINAT TÜRENÇ: Abdi Bey’in gazeteciliğinin şuan ki yeni nesilde olması biraz zor. Eğer bir haberi iyi yapmazsanız Abdi bey suratını asardı. Eğer Abdi Bey’in suratı asıksa bilin ki yazı işlerindeki ekip işini iyi yapmıyordu. Şimdi öyle değil kimse kimsenin haberini check etmiyor. Türkiye’de araştırmacı gazetecilik bitti. Gazeteciliğin ana ögesidir araştırmak biz bunları yapamıyoruz.

-O dönme çatışmaların çok olduğu, gazetecilik yapmanın zor olduğu, canınızla bedel ödediğiniz bir dönmedi. Şimdi baktığınızda gerçeği ortaya çıkaran gazeteciler ne yazık ki o gerçeği ortaya çıkardıkları için ceza evine atılıyor, olmadık bir şekilde cezalandırılıyor sistem tarafından. Dolayısıyla genç kuşak için o gazeteciliğin bedeli ağır geliyor. Günümüzde gazetecilik mesleğini yapmak suç sayılıyor artık.

PINAR TÜRENÇ: Ankara siyaseti, siyasi düzendeki erozyon, bozulma mesleğimize de sirayet etti. Daha doğrusu onların kilidi altına girdik.

-Nerede o ilişki aşıldı, hangi dönmede oldu bu. Yani gazeteciler ile siyasetçilerin bu sıkı fıkı ilişkileri ne zaman başladı ve normalleştirildi?

PINAR TÜRENÇ: Özal döneminde başladı. Özal’lı yılların bir döneminden sonra medyada en yakın olaylardan bir tanesi Mehmet Barlas olayıdır. Birçok gazeteci o çizgide oldu ama 2002’de sonra Türk medyasında son yirmi yılda müthiş bir yokuş aşağı durum başladı. Çünkü gazeteciliği tam kontrol altına aldı Ankara siyaseti. Gazetecilik kontrol altına alınınca medya patronları tamamen el değiştirdi. Bu el değiştirmeler ile medya iktidarın beslediği, büyüttüğü, yeşerttiği ve egemen kıldığı patronların eline geçti. Özgürlüğümüz yok. Eleştirel bakışı kabul etmeyen bir medya düzeni içerisindeyiz bugün.

-Türkiye’nin yakın bir dönemde bütün bunlarla yüzleşebileceğini düşünüyor musunuz?

TURGAY OLCAYTO: Valla yakın bir dönemde düşünmüyorum ama ben bu konuda iyimserim. Türkiye eninde sonunda kendisiyle yüzleşecek bir duruma gelecektir. Gelmek zorundadır daha doğrusu. Yoksa bu şeylerin arkası hiç bitmez. Hakikatten çok zor dönemlerden geçti Türkiye hala da geçmekte ama iyi olacak.

PINAR TÜRENÇ: Umutluyum, umutluyum çıkacağız.