BIST 100 10.277 DOLAR 32,34 EURO 34,81 ALTIN 2.393,53
13° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

CHP'li Bakan, Emniyet birimlerindeki tarikat örgütlenmesini anlattı: Aynı anda namaz kılmıyorlar

CHP'li Bakan, Emniyet birimlerindeki tarikat örgütlenmesini anlattı: Aynı anda namaz kılmıyorlar

CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan, güvenlik birimlerindeki tarikat örgütlenmelerine ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. Bakan, “Mesela Süleymancılar ve Menzilciler, Jandarma Genel Komutanlığı’nın camisinde aynı anda namaz kılmıyorlar” dedi.

AKP’nin iktidara geldiği yıldan bu yana kamu kurumlarında artan tarikat kadrolaşmasıyla ilgili CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan’dan dikkat çeken bir açıklama geldi. Gerçek Gündem’den Elif Ünsal’a konuşan Bakan, Jandarma Genel Komutanlığı’ndaki farklı tarikat müritlerinin camide aynı anda namaz kılmadığını ifade etti.

“MENZİLCİLERLE SÜLEYMANCILAR AYNI ANDA NAMAZ KILMIYOR”

Bakan, “Devletin içindeki tarikat ve cemaatlerin mesai saatleri içinde namaz kılarken bile ayrışan bir yapısı olduğunu görüyoruz. Mesela Süleymancılar ve Menzilciler, Jandarma Genel Komutanlığı’nın camisinde aynı anda namaz kılmıyorlar” ifadelerini kullandı.

CHP’li Bakan sözlerine şöyle devam etti:

“Bunun riski şu; tarikatın ve cemaatin şeyhi ile müridi arasındaki ilişkiyi bir saç teli gibi düşünün. Aradaki ilişki bir saç teliyle bağlı, mürit şeyhine o kadar teslimiyet içinde olmalı ki o saç teli asla kopmamalı. Şeyhine karşı geldiği en ufak bir durumu bile hoş görmezler. Bu teslimiyet ‘Bir ölünün ölü yıkayıcıya teslimiyeti gibi bir teslimiyet’ olarak tarif edilir. Devlet içinde böyle bir teslimiyetin kimseye olmaması gerektiği paradoksu, diğer tarafta ise cemaat aidiyeti. Siz komutanınızın mı sözünü dinleyeceksiniz yoksa şeyhinizin söylediklerini mi yapacaksınız? Şeyhinize bir ölünün ölü yıkayıcıya teslim olduğu gibi teslim olmanız gerekiyor, dolayısıyla o cemaat mensubu şeyhi bir gün “tankınızı sürün, uçağınızı uçurun” dediğinde ne komutanını dinliyor ne amirini dinliyor.”

“15 TEMMUZ’DAN SONRA TEŞKİLATA ÇOK SAYIDA TARİKATÇI ALINDI”

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu döneminde Emniyet teşkilatına çok sayıda tarikat mensubunun alındığını belirten Bakan, “Süleyman Soylu Emniyet teşkilatını tamamen siyasallaştırdı. Geçmişte Polis Okulu’ndan mezun olan çok nitelikli polisler vardı, iyi eğitimlerle geliyorlardı. Ancak bu iktidar döneminde, bilhassa 15 Temmuz’dan sonra inanılmaz bir polis alımı oldu. FETÖ’cü polislerin temizlenmesinin ardından oluşan polis açığı hızla dolduruldu ve çok hızlı bir amir memur alımı oldu. Burada da liyakatten ziyade AKP ve tarikat referansına dikkat edildi. İsmailağacısı, Menzilcisi, Hak Yolcusu, Erzincan Grubu, Okuyucu Grubu, Kurdoğlu Grubu gibi ismini sayamadığım birçok tarikat ve cemaat FETÖ’nün boşluğunu doldurdu. Biz bunların referanslarla olduğunu biliyoruz.” ifadelerini kullandı.

“Mesela Erzincan Grubu’nun çok etkili olduğunu ve Erzincan Grubu’ndan birinci sınıf Emniyet Müdürlüğü’ne terfisi yapılmayan bir müdürün İçişleri Bakanı’na tavır alarak tayin terfi listesi için komisyonu yeniden toplatıp kendisinin birinci sınıf olmasını sağladığını biliyorum. Dolayısıyla Emniyet teşkilatında siz liyakati bir kenara bırakıp da sadakat esaslı, kendi siyasal düşüncenize uygun insanları aldığınızda oradaki sistemi yozlaştırmış oluyorsunuz. Partili Komiser Yardımcıları, özellikle son dönemde alınan komiser yardımcıları her türlü deneyimi yaşamış ve iyi bir eğitimden geçmiş 25 yıllık polis memurunun üzerinde ağır mobbing uygulayabiliyor. Bunun olmasını engelleyecek kişi de Emniyet Teşkilatı’nın en tepesindeki isim yani İçişleri Bakanı’dır. Balık baştan kokuyor; yukarıdan aşağı -kendisi zaten liyakatsiz. Kendisi de kabul etti ‘bir tane bile güvenlik makalesi okumadım’ dedi. Arkadaş zaten sigortacı, onda da başarılı değil Emniyet’in araçlarını sigortalatabildi mi bilmiyorum, en son ihale iptal edilmişti teklif veren çıkmayınca- liyakatsizlik hâkim. Kendisi liyakatsiz olunca yardımcıları da seçtiği kadroların tamamı da liyakatsiz oluyor.”

“MHP’NİN İNSANI HASSASİYETİ OLMADIĞINI GÖRDÜK”

MHP’nin Ankara’da öldürülen eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş ile ilgili sessiz kalmasını değerlendiren Bakan, “Ben öncelikle şunu söylemek istiyorum; Sinan Ateş cinayeti vicdanı olan herkesi etkileyen bir cinayet. Bir defa bir akademisyen, bilim insanı ve bir aile babası. Dolayısıyla işin siyasal yönü bir yana, gencecik bir akademisyenin Ankara’da sokağın ortasında vuruluyor olması çok acı. Özellikle dünyada siyasal cinayetlerin kalmadığı bir dönemde. Siyasal cinayetler 70’li 80’li yıllarda dünyada çok fazlaydı. Mesela İtalya’da Aldo Moro cinayeti, Türkiye’de 90’lı yıllarda yaşadığımız ve hepimizin içini acıtan Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Necip Hablemitoğlu cinayetleri var. Çok uzun bir süredir bu cinayetler olmuyordu. Dolayısıyla bu bir siyasi cinayet ve bu siyasi cinayetin mağduru olan kişi aynı zamanda akademisyen ve baba kimliğinin dışında Ülkü Ocakları’nda, Genel Başkanlık yapmış bir kişi. Bir Ülkü Ocakları Genel Başkanı’nın cinayete kurban gitmesi ve kendisine partiden hiç sahip çıkılmaması, bir başsağlığı dilenmemesi, taziyeye gidilmemesi ve sessiz kalınması aynı zamanda dikkat çekici. Sol, sağ tüm siyasi partiler olaya tepki gösterirken MHP “cinayetin aydınlatılması gerekiyor” dedi. Tamam, hepimiz cinayetin aydınlatılmasını istiyoruz ama Sinan Ateş’in eşini arayıp başsağlığı dilemek de gerekmez mi? Yönetime talip olanların yani siyasi partilerin asgari insani hassasiyete sahip olması gerekir. Ne yazık ki MHP’nin böyle bir insanı hassasiyeti olmadığını görüyoruz.” dedi.

“ORTALAMA ZEKAYA SAHİP BİR İNSAN BU SENARYONUN BÖYLE OLMADIĞINI ANLAR”

Ateş’in ölümüyle ilgili ‘siyasi cinayet’ iddialarına da değinen Bakan, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“Ben bu cinayeti tek başına bir siyasi cinayet olarak görmüyorum, aslında bu yaşananlar çok daha büyük bir yapbozun parçaları. Bundan önce Mersin’de Sinan Ateş’e çok yakın bir isme saldırı oldu, o da birini vurdu. Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ saldırıya uğradı; ki o da ölebilirdi. Birçok gazeteci meslektaşınıza da fiziki saldırılar oluyor. Dolayısıyla Mersin’de yaşanan elim olay, parti temsilcilerine ve gazetecilere düzenlenen saldırılar ve arkasından yaşanan bu olayın tek bir kaynaktan geldiğini düşünüyorum. Çünkü hepsi MHP’yi eleştiren yazılar yazan, konuşmalar yapan insanlar. Sinan Ateş konusu ile ilgili de senaryolar var ve bu senaryolar üzerinden hareket etmek mümkün değil. Bu işin azmettiricisinin bir torbacı olduğu, onun davasıyla ilgilenmediği için aradan yıllar geçtikten sonra gelip böyle bir cinayet işlediği ifade ediliyor. Yani bir cinayetten kurtulmak için başka bir cinayet işlendiği söyleniyor. Bu senaryo akla mantığa uygun değil, ortalama zekaya sahip bir insan bunun böyle olmayacağını anlar.”

“ÖNCELİKLE TAŞKESENLİOĞLU VE OLCAY KILAVUZ’UN DOSYALARI GELMELİYDİ”

MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un suikast şüphelisiyle ilgili gelen polislere ‘Siz gidin sahibiniz gelsin’ dediği iddiasını da değerlendiren Bakan, şunları kaydetti:

“Olcay Kılavuz’un olayın neresinde olduğunu ben bilmiyorum ama evine gelen polise “siz gidin sahibiniz gelsin” dediyse milletvekilinin sergilememesi gereken bir tavır. Bizim dokunulmazlıklarımız sözlerimizle ilgili, özgürce eleştirebilelim diye bize o dokunulmazlıklar veriliyor. Yoksa biz suçluları gizleyip koruyalım diye değil. O nedenle bu iddialar doğruysa, yanlış buluyorum ve savcıların Olcay Kılavuz’la ilgili harekete geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Ali Mahir Başarır’ın siyasallaşan yargıya yargılama bittikten sonra gösterdiği insani tepkiden dolayı fezleke düzenleniyor ve dokunulmazlığının kaldırılması isteniyorsa, öncelikle Zehra Taşkesenlioğlu ve Olcay Kılavuz’un dosyaları gelmeliydi. Birisi mali bir suçla ilgili, diğeri ise bir cinayetle ilgili. Dolayısıyla burada iktidar hukuka göre değil, “ben şu an iktidardayım ve bu iktidar bana inanılmaz bir güç veriyor. Yürütme ve yasama benim elimde, yargıyı da siyasallaştırdım yargı da benim elimde. Ben ne dersem o olur” diyor. Demokrasilerde böyle bir yaklaşım olmaz ve bunun sonuçları da o iktidar için iyi olmaz.”