BIST 100 10.046 DOLAR 32,49 EURO 34,84 ALTIN 2.409,91
14° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
SON DAKİKA FED, faiz kararını açıkladı

Gültan Kışanak: Burcu Köksal’ın sözlerini duyunca ‘Irkçılık da seçim vaadi oldu ya vay memleketin haline’ dedim

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), 31 Mart'ta yapılacak yerel seçimlerde eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Gültan Kışanak’ı, Ankara Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanlığı'na aday gösterdi.

Gütan Kışanak, Kocaeli F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 5 yıldır tutuklu. 5 yıllık azami tutukluluk süresi aşılmasına karşın henüz tahliye edilmedi.

DEM Parti, Ankara Büyükşehir Belediyesi'ne Eş Başkan Adayları olarak Öztürk Türkdoğan ve Gültan Kışanak’ı gösterdi. Öztürk Türkdoğan Ankara’da seçim çalışmalarını sürdürürken, Gültan Kışanak ise cezaevinden seçim kampanyasını sürdürmeye çalışıyor.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Afyonkarahisar Belediye Başkan Adayı Burcu Köksal'ın 6 Mart'ta yaptığı konuşma tartışma yaratmıştı. Avukatları aracılığıyla KRT’nin sorularını yanıtlayan Kışanak, Köksal’ın "Seçildiğimde Afyonkarahisar Belediyesi'nin kapıları DEM Parti hariç bütün siyasi partilere açık olacak" sözlerine; “Burcu Köksal’ın sözlerini duyunca ‘Irkçılık da seçim vaadi oldu ya vay memleketin haline’ dedim” yanıtını verdi.

Kışanak, yerel seçimlerden sonra yeni bir çözüm süreci olabilir mi tartışmaları hakkında ise, “AKP’nin yeni bir barış süreci başlatacağına dair emare görmüyorum” açıklamasında bulundu.

Gültan Kışanak’ın KRT’nin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

“TİP’in bu seçimde aday göstermemesi bir tercihidir, yorumu halk yapacaktır”

-Ankara’da milliyetçiler yarışına dönen bir seçim söz konusu. Önceki dönem ittifak ortağınız TİP’in Hatay dışında herhangi bir yerde adayı olmamasına rağmen herhangi bir ilde işbirliği yapılmadı. Büyük illerde ortaklaşamamanın temel nedeni sizce ne? Ankara’daki rakipleriniz ve bulunduğunuz şartlar göz önüne alındığında farklı bir tavır beklentisi içinde miydiniz?

"Her seçimin kendine özgü dinamikleri vardır. Önümüzdeki seçim bir yerel seçimdir, merkezi iktidarı değiştirecek bir seçim değildir. Yerel seçimlerde genellikle tüm partiler kendi adlarıyla seçime girer, parti programlarını halka anlatır, toplumsal tabanlarını genişletme mücadelesi verirler. Bu anlamda, genel seçimde kendi ismiyle seçime girme konusunda ısrarcı olan TİP’in bu seçimde aday göstermemesi bir tercihidir, yorum yapmak bize düşmez. Yorumu halk yapacaktır.

Ankara konusunda farklı bir tavır beklemiyordum. 2015 yılından bu yana AKP çok özel bir çaba ile kutuplaştırma, düşmanlaştırma siyaseti izledi. Bu siyasetin ana malzemesi, yaratılan “beka” söylemiydi. Maalesef muhalefet partileri bu oyunu bozacak, kutuplaşmayı çözecek, düşmanlaştırma söylemine karşı duracak basireti gösteremedi. Siyasette kantarın topuzu, iyiden iyiye sağa/milliyetçiliğe doğru kaydı. Ankara bu tablonun en bariz şekilde açığa çıktığı kentlerimizden biridir. Ankara’nın, devrimci, demokrat, aydın bir toplumsal zemini vardı. CHP/SHP Ankara büyükşehir belediye başkanlığından, genel başkan çıkartmış bir partiydi. Şimdi, milliyetçilik yarışına teslim olmuş durumda.

Biz hangi partinin nasıl bir tutum aldığıyla ilgilenmiyoruz. DEM Parti olarak bizim görevimiz, halkın önüne, demokratik bir seçenek sunmaktı; bunu yaptık, sorumluluk aldık. Muhatabımız, tüm Ankaralılardır, emekçilerdir, ezilenlerdir, yok sayılanlardır, kadınlar, gençlerdir, devrimcilerdir, her siyasal görüşten demokratlardır.

Ankara kazandırma/kaybettirme tartışması yapılamayacak bir kenttir. Biz eşit yurttaşlık talebi olan, demokrasi ve barış isteyen, adalet ve refah beklentisi olan toplumun sesi olmak, siyaseti demokratik mecrada toplumla birlikte yapmak istiyoruz. Başkentten yükselteceğimiz demokrasi, toplumsal barış ve adalet sesi; seçimden sonra demokratik mücadelenin zemini olacaktır. Bizim için önemli olan demokratik mücadele olanaklarını açığa çıkartmaktır, ittifakı halkla kurmaktır"

“Kayyum siyaseti iflas etmiştir”

-Kayyum politikalarının geleceğinin DEM Parti’nin alacağı oy oranına göre şekilleneceğini iddia eden bir anlayış var. İktidarın DEM’in oy oranına göre politika tayin etme olasılığı var mı? Veya iddia edildiği gibi Kürt hareketinin “kime kaybettirdiği” belirleyici olabilir mi?

"Açık söylüyorum, kayyum siyaseti iflas etmiştir. 2019 seçimlerinde olduğu gibi, hatta daha yüksek bir oy oranıyla halk, kayyumlara gereken cevabı verecektir. Bu anlamda, DEM Parti’nin özellikle Kürt illerinde alacağı oy, iktidarı kayyum politikasından vazgeçirecek en önemli etken olacaktır. Zaten AKP, kendi tabanında bile kayyum rahatsızlığını görüyor. Belki kimi siyaset bezirganları, kayyum siyasetinin sürmesini isteyebilir ama çok büyük bir kesimin rahatsız olduğu artık bir sır değil.

Bir de kayyum atanan tüm belediyeler büyük bir borç batağında. Kayyumlar, belediyelerde satmadık emlak bırakmadı. Yani rant siyaseti açısından da yolun sonuna geldiler.

AKP’nin Kürt politikasını, batıda bir-iki büyük şehir belediyesi kazanıp/kaybetmesine indirgemek son derece apolitik bir durum. Evet, 7 Haziran 2015 seçim sonuçları AKP açısında sarsıcı olmuştur ve demokratik Kürt siyasetine bunun bedelini ödetmek istemiştir. Ancak Kürt sorununda toptan politika değişikliğine gitmesini sadece seçim sonuçlarına bağlamak, siyasetten hiç anlamamaktır. Başını ABD’nin çektiği batı blokunun, Arap baharı sürecinde izlediği politika, AKP’nin Ortadoğu politikasını ve bağlantılı olarak Kürt politikasını etkilemiştir. Şimdi ise yeni bir kavşağa gelindiği görülüyor.

Ayrıca DEM Parti, her yerde aday göstererek kazandırma/kaybettirme siyasetinin bir parçası olmayacağını çok açık bir şekilde ilan etmiştir. Her parti gibi DEM Parti’nin de önceliği kendisinin kazanmasıdır. Kastettiğim, sadece belediye başkanlığı ve belediye meclis üyeliği kazanmak değil, demokrasi ve barış mücadelesini sahiplenen toplumsal tabanın genişletilmesidir; asıl kazanım budur.

Kaldı ki ne AKP, ne CHP, hiçbiri DEM Parti’ye “bana kaybettirdin” suçlaması yöneltecek durumda değildir. Her ikisinin de içi kaynıyor, aday gösterdin, göstermedin tartışması iki partiyi de zorluyor. Geçen seçim ittifak yaptıkları partilerle de araları bozuldu. Yeniden Refah Partisi AKP seçmenine, İYİ Parti ve Zafer Partisi ise hem CHP hem MHP seçmenine hitap ediyor. Bu seçimden sürprizler çıkabilir.

DEM Parti her yerde kendi adaylarını göstererek, bütün bu tartışmaların dışına kendini çıkarmıştır; halklarımızla birlikte üçüncü yol siyasetini, demokratik siyaset kulvarını güçlendirecek bir seçim çalışması yürütmektedir. Başarılı olacağına da yürekten inanıyorum"

“Soykırımın asıl sorumlusu bu egemen siyasettir”

-Filistin cephesinde hala süren bir savaş ve soykırım söz konusu. Kürt hareketinin bugüne kadar sergilediği tavırla Aksa Tufanı harekatı ve sonrasında gelişen soykırım sürecine dair tavrı arasında bir farklılık söz konusu mu?

"Filistin ve Kürt sorunu; emperyalistlerin Ortadoğu’ya istedikleri zaman müdahale edebilmek için özellikle geride bıraktıkları iki sorundur. Bölgesel devletlerin de benzer bir politika izlediği görülüyor. Bugün de ne küresel hegemon güçlerin ne de bölgesel güçlerin Filistin halkının ve Kürt halkının barış ve özgürlük taleplerini gördüklerini düşünmüyorum. Soykırımın asıl sorumlusu bu egemen siyasettir.

Bu coğrafyanın kadim ve mazlum iki halkı her zaman dayanışma içinde olmuştur. Bundan sonra da böyle olacaktır. Gazze’de yaşanan soykırım, hepimizin yüreğini yakıyor. Daha önce duruşmalarda birkaç kez söyledim. “Şengal’de yaşanan vahşet, Kobane’de yaşanmasın, IŞİD durdurulsun” dediğim için yargılanıyorum. Şengal ve Kobane’deki kadınlar, çocuklar, mazlumlar için yüreğim nasıl yandıysa; bugün de Gazze’deki kız kardeşlerim için Filistin halkı için yüreğim yanıyor. Filistin meselesi de Kürt meselesi de vicdani ve insani bir konudur. Acının, gözyaşının rengi yoktur. Benim Ankara adaylığımın en önemli nedeni; kadın bakış açısıyla, kadınlarla birlikte barış siyasetine öncülük etmek ve barışın inşası için çalışmaktır. Barış mücadelesi biz kadınlar açısından ilkesel bir konudur. Ayrım yapmadan her yerde, militarizme, savaşa karşı barışı savunmak bir kadın politikasıdır. Bütün kalbimle, Gazze’de acilen ön şartsız bir ateşkes sağlanmasını ve kalıcı barış için daha güçlü bir mücadele yürütülmesini istiyorum"

-Yerel seçimlerden sonra bir çözüm süreci başlayabilir mi? Genel kanı yerel seçimlerden sonra AKP-MHP ortaklığının biteceği ve iktidarın Kürt Sorunu’nun çözümü için adım atacağı yönünde. Böyle bir adım atılırsa sizin tavrınız ne olur?

"Siyaset arenasında, barış süreçleri ile ilgili tartışma çok basite indirgenmiş, siyasi polemik konusu haline getirilmiş, seçim ve oy hesaplarına sıkıştırılmış. Bunları duyduğumda çok üzülüyorum hatta öfkeleniyorum. Binlerce insanın canına mal olan, hâlâ kanayan, ocaklara ateş düşmesine neden olan bir sorundan bahsederken bu kadar kolay cümleler kullanmamalı. Türkiye’nin dış politikasında kilitleyen, giderek sahası genişleyen bu nedenle bölgesel çatışma riski yaratan, ülke ekonomisini çökerten çok önemli bir sorundan bahsederken bu kadar ucuz yorumları nasıl yapıyorlar şaşırıyorum.

Yerel seçimlerden sonra bir çok şeyin değişeceği doğrudur, ancak ben AKP’nin yeni bir barış süreci başlatacağına dair emare görmüyorum. Zaten meselemiz, iktidarın ne yapıp yapacağı değil. Demokratik siyaset olarak, demokratik kitle örgütleri olarak, aydınlar, sanatçılar, insan hakları kuruluşları olarak, kadınlar ve gençler olarak, yani barış ve demokrasi isteyen toplum olarak biz ne yapacağız? Sormamız ve mutlaka cevabını vermemiz gereken soru budur. Türkiye 2015 yılından bu yana tam sekiz yıldır, savaş siyasetinin vasati altına girdi. Bugün demokratik tüm haklarımızı kullanamaz hale geldiyse, dönüp bir kendimizi sarsmalıyız. Barışın olmadığı bir yerde demokrasi de olmuyor bunu biliyorduk ama bir de yaşayarak öğrendik. Seçim sürecinden başlamak üzere, asıl seçimden sonra güçlü bir barış siyaseti yürütmeli, adım adım toplumsal barışı örmeliyiz"

“Burcu Köksal’ın sözlerini duyunca ‘Irkçılık da seçim vaadi oldu ya vay memleketin haline’ dedim”

-Burcu Köksal’ın, “belediyeyi kazanırsam DEM Parti dışında herkese kapım açık” sözlerinin duymuşsunuzdur. Siz seçilirseniz kapınızı kapatacağınız kimse var mı?

"Burcu Köksal’ın sözlerini duyunca “Irkçılık da seçim vaadi oldu ya vay memleketin haline” dedim. Ben seçim kazanırsam, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin kapısı, ayrımsız bir şekilde herkese açık olacak. Zaten bizim en önemli seçim vaadimiz, belediyeyi halklar, kadınlarla birlikte yönetmek, katılımcı, toplumcu, demokratik yerel yönetim anlayışını geliştirmek. Ama tabii rantçılara, hırsızlara, kadın düşmanlarına; ırkçılığa ayrımcılığa kapılarımız kapalı olacak"

-DEM Parti’nin seçimlere kendi adaylarıyla girmesi pek çok eleştiriyi de beraberinde getirdi. Siz bu eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

"Her parti gibi DEM Parti’nin de istediği seçim stratejisini izleme hakkı vardır. Bunu kabul etmeyenlerin demokrasi ile işi olmaz. Öncelikle bunu net olarak ifade etmek istiyorum. Egemen siyaset anlayışı, kendisini siyaset sahasının patronu sanıyor. Bu yaklaşım, Kürtlerin, kadınların, emekçilerin, öteki olarak kodladığı tüm inanç ve kimliklerin, siyaset yapma hakkı olmadığını sanıyor. Köleci zihniyetin, siyaset kisvesine bürünmüş hali bu. Hangi gerekçeyle olursa olsun kabul edilemez.

AKP-MHP iktidarının gazabına uğrayan bizleriz. Bu iktidara karşı en çok direnen, mücadele eden bizleriz. Sanırım bu konuda söyleyecek sözleri yoktur.

İki kutba sıkıştırılan siyasetin çözüm üretmediği ortada. Tam tersine iktidarın işine yarıyor. Halk, siyasetten uzaklaştı, sorunların çözümünde kendisini özne olarak görmüyor, o seçimden bu seçime sürüklenip duruyor. DEM Parti, demokratik siyaseti güçlendirmek, toplumsal mücadele dinamiklerini açığa çıkartmak istiyor"

“Sol sosyalist kesimle bazı sorunlar olduğu da doğrudur”

-Sol sosyalist kesimlerle yapılan ittifakı bu seçimlerde çok göremiyoruz. Özellikle HDP dönemindeki bileşenlerin birlikte hareket tavrı bu seçimlerde pek yok. Bunun nedeni nedir?

"Hatırladığım kadarıyla 90’lı yıllardan bu yana, demokratik Kürt siyaseti ile batıdaki sol sosyalist ve demokratik kesimler hep ittifak yaparak seçimlere girdi. Zaten HDP de bu ittifaklar zemininde kuruldu. Şimdi DEM Parti, ortak mücadele geleneğini sürdürüyor. Bazı sorunlar olduğu da doğrudur. Nedenlerini doğru yerde ve doğru zamanda ayrıntılı olarak konuşmak, tartışmak gerekir. Bence en önemli nedeni; bir önceki soruda anlatmaya çalıştığım gibi siyasetin iki partili bir sisteme doğru sürüklenmesidir. AKP-MHP bir kutbu toplarken, CHP de diğer kutbun merkezi olmak istiyor. Karşıtlık üzerine kurulan bu siyaset anlayışı, demokratik olmadığı gibi hiçbir soruna çözüm de üretemiyor. Şekilsiz, ilkesiz, sadece seçim kazanmaya odaklanmış bir siyaset anlayışı muhalefetin demokratik farklılığını yok ediyor.

Her iki kutup, birbirini Kürt meselesi üzerinden köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. İktidarın bilinçli olarak yarattığı “beka” algısı, muhalefeti de etkisi altına alıyor.

DEM Parti ve diğer demokrasi güçleri bu siyasi ortamın yarattığı sorun ve sıkıntılarla uğraşıyor. Seçimden sonra bu konuların daha ayrıntılı olarak tartışılacağını ve çözümler üretileceğini düşünüyorum. Seçim ittifakı yerine, mücadele ortaklığı kurarak, demokratik mücadeleyi güçlendirmek gerekiyor"

“Azami tutukluluk süresi üzerinden 5 ay geçti, mahkeme bu hukuksuzluğu göz göre göre sürdürüyor”

-Azami tutukluluk sürecini doldurmasına rağmen tahliye edilmiyorsunuz. Azami tutukluluğunuz üzerinden ne kadar zaman geçti? Neden tahliye edilmiyorsunuz, hukuki durumunuzun ayrıntılarını paylaşabilir misiniz?

"Hakkımızda açılan davalar tamamen siyasi. Hem konuları itibarıyla siyasi hem de yargı sürecinin işleyişi açısında siyasi. Bir kadın siyasetçi olarak, yaptığım konuşmalar, katıldığım siyasi parti faaliyetleri dava dosyasının konusu. Bilindiği gibi 2014 yılında belediye başkanı seçilince milletvekilliğini bıraktım ve dokunulmazlığım sona erdi. O gün bu gündür yargı karşısındayım. 25 Ekim 2016’dan beri tutukluyum. Azami tutukluluk süresinin aşılmasına rağmen cezaevinde tutulmam, bizlerin siyasi rehine olduğunu gerçeğini en net şekilde gösteriyor. Demokrasi krizi ve Kürt sorunundaki çözümsüzlük nedeniyle rehin tutuluyoruz.

Bu nedenle bizler içeride direniyoruz, halk da dışarıda. “Barışın, özgürlüğün ve demokrasinin DEM’i geldi” sözümüz boşuna değil. Demokratik mücadeleyi yükseltmek gerektiğini ifade ediyor.

Davanın ayrıntısı şöyle: Milletvekili olduğum dönem TBMM’ye gönderilen fezlekeler, dokunulmazlığım bitince savcılıklara gönderildi, soruşturmalar başladı ama hakkımda bir tutuklama kararı verilmedi. Çünkü gerçekte yargılamaya konu olacak hiçbir şey yoktu. 2016’da belediyeye kayyum atamak için beni tutuklamaları gerekiyordu. Hukuk kuralları hiçe sayılarak beni tutukladılar. Ankara’dan gönderilen ve kendisini Numan olarak tanıtan özel yetkili bir kişi, uydurma bir dava dosyası oluşturdu. Savcı bu dosyayı sadece 11 gün sonra iddianameye dönüştürdü ve Malatya’da yargılama başladı. Fakat dava dosyasında bana istedikleri gibi ceza verebilecek hiçbir şey yoktu. Bu kez 2020 yılında Kobane kumpas dosyasına beni ekleyerek, süreci uzatma yoluna gittiler. Hukuki zorunluluk gereği Malatya’daki dava dosyası ile Kobane dosyası birleştirildi.

Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nin heyeti, “Malatya’dan birleşen dosya olarak gelen iddialar yönünde tahliye kararı verdim, ama Kobane iddiaları yönünden tutukluluk halin devam ediyor” diyerek, azami tutukluluk süresini dikkate almıyor. Azami tutukluluk süresi üzerinden 5 ay geçti, mahkeme bu hukuksuzluğu göz göre göre sürdürüyor.

Kamuoyunun bildiği gibi Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, özel olarak sadece bizim davamıza bakmak üzere kuruldu. Üç yıldan beri başka hiçbir davaya bakmıyor. Özel olarak Kobane kumpas davasına bakmak için atanmış bir heyet. Ne diyelim. Yargı siyasallaştı kelimesi bile durumu tam olarak izah etmiyor. Bence siyaset yargısallaştı"