BIST 100 10.083 DOLAR 32,41 EURO 34,77 ALTIN 2.434,76
13° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

İstanbul Barosu önünde toplanan hukukçulardan Can Atalay açıklaması

İstanbul Barosu önünde toplanan hukukçulardan Can Atalay açıklaması

Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) Hatay Milletvekili seçilmesine rağmen cezaevinden tahliye edilmeyen Gezi Parkı davası tutuklusu avukat Can Atalay için meslektaşları İstanbul Barosu önünde oturma eylemi yaptı.

Geçen 14 Mayıs’ta yapılan seçimlerde TİP Hatay Milletvekili seçilmesine karşın İstanbul Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde tutulan avukat Can Atalay’ın tahliye edilmemesine karşı tepkiler sürüyor.

Son olarak bugün Yargıtay 4’üncü Ceza Dairesi’nin, Can Atalay’ın tahliye edilmemesine yönelik itirazı reddetmesinin ardından avukatlar, İstanbul Barosu önünde eylem yaptı. Eyleme CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, CHP Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal, CHP İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan ve TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık da katıldı.

“Halkın vekili tutsak edilemez” ve “Zindanlar yıkılsın, tutsaklara özgürlük” sloganları atılan eylemde, “Can Atalay Meclis’e. Can Atalay’a özgürlük” yazılı pankart taşındı. Hazırlanan ortak açıklamayı okuyan Adalet İçin Hukukçular grubundan Lale Büyük Efe; Yargıtay’ın son kararının, Gezi davasına dair yargılama sürecinin dürüstlük, tarafsızlık, tutarlılık ve adalette eşitlik gibi temel ilkelere aykırı yürütüldüğünün ispatı niteliğinde olduğunu söyledi.

İstanbul Barosu önünde toplanan hukukçulardan Can Atalay açıklaması - Resim : 1

Efe, şöyle konuştu:

“YARGITAY ELİYLE TOPLUMA VERİLEN HUKUK GÜVENLİĞİNİZ YOKTUR MESAJIDIR"

Kamuoyunun da yakından takip ettiği üzere yasama dokunulmazlığına ve buna dair Anayasa Mahkemesi’nin kesin ve uyulması zorunlu olan kararlarına rağmen meslektaşımız, arkadaşımız Can Atalay’ın salıverilme talebi Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi’nce oy birliği ile reddedilmiştir. Bu kararın hukuka ve Anayasa'ya açıkça aykırı olduğuna dair birçok görüş ve değerlendirme yapıldı, yapılıyor. Bu kararın kaldırılarak bu hukuksuzluğun ve Anayasa'ya aykırı durumun giderilmesi için Can Atalay’ın müdafileri karara karşı itiraz yoluna başvurdu. İtiraz merci olan Yargıtay 4’üncü Ceza Dairesi, Yargıtay kurumunu toplum nezdinde büyük bir töhmet altında bırakan bu durumu düzeltme fırsatını bugün verdiği ret kararıyla ne yazık ki geri çevirmiştir. Yargıtay’ın her iki ceza dairesinin ısrarla sürdürdüğü bu hukuksuzluğu gidermek, yine Anayasa Mahkemesi’ne bırakılmıştır. Böylece güya hukuki görünüme büründürülerek tümüyle siyasi saiklerle verilmiş bir kararla Can Atalay’ın 3-5 ay daha hapiste tutulması sağlanmaya çalışılmıştır. Bu aynı zamanda Yargıtay eliyle topluma verilen 'Hukuk güvenliğiniz yoktur' mesajıdır.

"ANAYASA MAHKEMESİ DAHA ÖNCE HAK İHLALİ KARARI VERMİŞTİ"

Bilindiği gibi ülkemizde yapılan muhtelif seçimlerde, milletvekili seçilmiş olup da seçimlerden önce soruşturulmasına başlanılmış kimi yargılamalar nedeniyle tutuklu olan milletvekilleri hakkında da aynı konuda benzer nitelikte hukuki sorun ve süreçler daha önce de yaşanmıştır. O yargılamalarda tutuklu olan milletvekillerinin işlediği ileri sürülen suçların, ‘Anayasa'nın 14’üncü maddesindeki durumlar’ olarak belirtilen yasama dokunulmazlığının istisnası kapsamında olduğuna ve bu nedenle tutukluluğun devamına dair yerel mahkemeler ile Yargıtay’ın vermiş olduğu kararlar, tutuklu vekillerce bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne taşınmıştır. Anayasa Mahkemesi bu başvurular nedeniyle verdiği tüm kararlarda, demokratik bir toplumda yasama dokunulmazlığı ile seçilme hakkının önemine vurgu yaparak hak ihlali kararı vermiş, tutuklu milletvekillerinin salıverilmesi gerektiğini karara bağlamış, tutuklu milletvekilleri de Anayasa'nın açık emri uyarınca uyulması zorunlu bu kararlar neticesinde tahliye edilerek özgürlüğüne kavuşmuş ve yasama görevini fiilen yerine getirme olanağına kavuşmuşlardır.

‘DÜŞMAN CEZA HUKUKU UYGULAMASI’ OLDUĞUNU DEĞERLENDİRİYORUZ"

Bu konuda nihai karar merci olan Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihadı bu denli açık ve ortada iken Yargıtay’ın, Can Atalay bakımından Anayasa Mahkemesi’nden hak ihlali kararı verilip geri döneceğini bile bile aynı kısır döngüyü tekrar etmesi, sadece kendi görüşünde ısrarlı olmasıyla izah edilebilir bir durum değildir. Çünkü Yargıtay’ın kuruluş amaçlarından birisi de ülkedeki hukuk uygulamasında birlik ve bütünlüğü sağlayarak insanların hukuk güvenliğine sahip olmasını temin etmektir. Yargıtay ilgili ceza dairesi, sadece hukuki saiklerle davranıp kendi görüşünde ısrar etmek istese idi, bireysel başvuru yoluyla özgürlüğüne kavuşacağı bu konudaki yerleşik kararlarla belli olan bir milletvekilini, ‘Elimizden geldiğince hapiste tutalım’ anlamına gelen bir karar vermek yerine telafisi mümkün olmayan bir zarar doğmasın diyerek salıvermekle birlikte yargılamaya tutuksuz olarak da devam edebilirdi. Bu nedenle salıverilme istemini oy birliği ile reddeden kararın arkasında sadece hukuki saikler ve nedenler olmayıp literatürde ‘düşman ceza hukuku uygulaması’ olarak adlandırılan siyasi amaçlar ve saikler olduğunu değerlendiriyoruz.

"YARGITAY, ANAYASA MAHKEMESİ’NİN TAM AKSİNE BİR UYGULAMADA ISRAR ETMEKTEDİR"

Bu ret kararının ardında her ne varsa hukukla ve adaletle ilgili olmadığı çok açık ve nettir. Öyle ki benzer suçlamalarla aynı hukuki süreci yaşamış olan aynı partinin milletvekili Ahmet Şık hakkında Yargıtay’ın, ceza dairelerinde verilen kararların itiraz merci olan Ceza Genel Kurulu, daha birkaç ay önce kararında şunları söylemişti. '…şeklinde açıklandığı üzere Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ve içtihadi anlamda yol gösterici niteliği tartışmasızdır. Bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde; Anayasa'nın 83. maddesinde milletvekili dokunulmazlığının kapsamına istisna getiren, seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasa'nın 14. maddesindeki durumlar ifadesinin, milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırılması için yeterli belirliliğe sahip olmadığına işaret eden Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda yer verilen içtihadı dikkate alınarak, … talebin değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle sanık Ahmet Şık hakkında kurulan hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.’ Şimdi aradan birkaç ay geçtikten sonra Anayasa Mahkemesi kararlarının ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bu kararının tam aksi yönde bir karara Yargıtay’ın 3’üncü Ceza Dairesi imza atmıştır. 3’üncü Ceza Dairesi Can Atalay’la ilgili kararında, Anayasa Mahkemesi’nin yanı sıra Ceza Genel Kurulu’nun kararında da vurgulanan içtihadın tam aksine bir uygulamaya hâlâ devam etmekte, ısrar etmektedir.

"BİR YARGITAY ÜYESİ, 3 AY ARAYLA AYNI KONUDA FARKLI BİR KARARA İMZA ATMIŞTIR"

Hâlen daha HSK sitesinde yayınlanan ve hakim ve savcılar bakımından uyulması istenen Türk Yargı Etiği Bildirgesi'ndeki ilkelerden birisi de aynen şöyledir. ‘Hâkimler ve savcılar dürüst ve tutarlıdırlar. Hukuki güvenlik ilkesi gereği uygulamalarında tutarlılığı gözeterek görevlerini yerine getirirler’ (Madde 4.6). Hakim ve savcıların, hukuki güvenlik ilkesi uyarınca uygulamalarında tutarlı olmasının etik bir ilke ve gereklilik olduğu açıklandığı ve yayınlandığına göre, birkaç ay önce Ceza Genel Kurulu üyesi sıfatıyla imza attığı kararda, ‘Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının bağlayıcılığı ve içtihadi anlamda yol gösterici niteliği tartışmasızdır, bu nedenle milletvekili olan Ahmet Şık’ın Anayasa'nın 14’üncü maddesindeki durumlar ifadesine ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin içtihadı dikkate alınarak talebinin değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle hükmün bozulmasına’ diyen bir Yargıtay üyesinin birkaç ay sonra bu defa 3’üncü Ceza Dairesi Üyesi sıfatıyla imza attığı bu görüşün tam aksi yönde ve o karardaki yorum ve değerlendirmeleri açıktan eleştiren, değersizleştiren bir karara imza atmasını bu etik ilke ile nasıl bağdaştırabilirsiniz.

"KONU ARTIK CAN ATALAY’IN ÖZGÜRLÜĞÜ MESELESİNİ ÇOKTAN AŞMIŞTIR"

Bir Yargıtay üyesinin, benzer nitelikteki suçlamalarla yargılanan ve aynı partiden milletvekili seçilmiş iki kişiden birinin yargılamasında, ‘Kanunun ve Anayasa'nın gereği böyledir’ derken aradan birkaç ay geçtikten sonra diğerinin yargılamasında ‘Hayır, böyle değildir, şöyledir’ diyerek tam zıt yönde bir karara imza atmasındaki izahı kabil olmayan bariz çelişkiyi kamuoyunun dikkatine ve değerlendirmesine sunuyoruz. Bu etik ihlalin nedenini merak ediyoruz. Konu artık Can Atalay’ın özgürlüğü meselesini çoktan aşmış bulunmaktadır. Konu artık Hatay halkının iradesi, parlamentonun itibarı meselesinin de ötesine geçmiştir. Bunların yanı sıra bu ülkede yaşayan her bireyin hukuk güvenliği, yargının saygınlığı ve otoritesini de doğrudan ilgilendiren boyutlarıyla hepimizin önünde duran bir büyük imtihana dönüşmüştür. Anayasa Mahkemesi’nin daha önce aynı konuda verdiği kararlar doğrultusunda ve gecikmeksizin bu haksızlığı bitirecek bir karar vermesini umut ediyoruz.”

Açıklamanın ardından avukatlar, bir süre oturma eylemi yaptı.