Bir toplumda hukuksuzluk, kanunsuzluk, kayırma kurumsallaşmaya görsün her alanda çürüme kaçınılmazdır. Kişiye göre, makama göre adalet dağıtılmaya başlandığı vakit mafyalaşma, kayırma, torpil, kısa yoldan zenginleşme rutinleşir, toplumun adalet ve güven duygusu sarsılır. AK Parti iktidarı uzun yıllardır benden olan ve senden olan diyerek ayrıştırdığı, kutuplaştırdığı toplumda sosyal adalet duygusunu yerle bir etmiştir. Bu altüst oluş zamanla siyasetin bütününe, topluma, futbola, sokağa, trafiğe yani aslında kuralların ve kanunların geçerli olduğu her alana hızla yayıldı.
Futbolda kuralsızlık…
Pazar günü gerçekleşen Trabzonspor-Fenerbahçe karşılaşması, sahaya atılan yabancı cisimlerle, sahaya giren maskeli insanlarla Fenerbahçeli futbolcuların canını zor kurtardığı bir cenk alanına dönüştü.
Meşalenin, kesici aletlerin, sahaya atılan şişelerin, maskenin yasak olduğu ligde neredeyse tüm yasaklar çiğnendi. Fenerbahçe’ye karşı uygulanan bu kuralsızlık silsilesi koca bir camianın vicdanını kanattığı gibi, Kulüp Başkanı Ali Koç’un da tarihi kararlar almasına sebep oldu. Kulüpler Birliği’nden istifa ettiğini duyuran Başkan Ali Koç, gerekirse ligden çekilmenin de bir alternatif olduğunu beyan etti ve Fenerbahçe Kongre Üyeleri'ne 2 Nisan’da bu kararı oylamak üzere Olağanüstü Genel Kurul çağrısı yaptı. Kuralsızlığın, adaletsizliğin ve kayırmacılığın hüküm sürdüğü alanlarda oyunun içinde kalarak bu sisteme itiraz etmeniz mümkün değildir. Bir parçası olarak onu meşrulaştırmayı sürdürürsünüz. Koç bu tarihi kararıyla, bu yanlış gidişata dur diyebilecek hamleyi yaptı. Fenerbahçe camiasının tümünün desteğinin başkanın arkasında olduğunu göz önünde bulundurursak, önümüzdeki günlerin önemli gelişmelere gebe olduğunu söyleyebiliriz.
Siyasette çürüme…
Siyasette kuralsızlık kurumsallaşalı epey zaman oldu. Siyasi etiğin, ahlakın yerle bir edildiği yıllar hafızamızda diriliğini koruyor. Yerel seçimlere 12 gün kala yayınlanan görüntüler, ses kayıtları, kurulan kumpaslar ya da yapılan pazarlıklar zaten siyasete güvenini yitirmiş seçmenin sandıktan gitgide uzaklaşmasına sebep oluyor. Seçmenin, kim haklı kim haksız diye çok kafa yorulduğunu sanmıyorum. Herkesin hayatında önceliği olan bin türlü derdi var. Sadece kötü görünüyor, kötü ve kirlenmiş.
Bu bağlamda seçimin en önemli belirleyicilerinden biri de, adayların seçmenleri ne derecede sandığa çekebileceği… Bu seçim sonuçlarının, siyasi partilerin geleceği ve varlığı açısından önemli olduğu kadar, Anayasa süreci, Kanal İstanbul’un yapımına başlanma ihtimali gibi hayati konularda da tarihi öneme sahip olacağını söyleyebiliriz. Peki seçimin kritik önemi seçmene ne derecede hissettiriliyor? Bu konuda şüphelerim var.
Toplumun siyasete yaklaşımı…
Yüksek enflasyonun altında ezilen, yaşamını sürdürmek için mücadele eden, emekli maaşıyla geçinmeye çalışan, çocuğunu okutmak için son nefesine kadar mücadele eden vatandaşlar siyasi alanda yaşanan her türlü gelişmeyi gitgide büyüyen bir öfkeyle izliyor. Bu birikmiş öfkenin izlerini günlük yaşamımız içerisinde çok rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz. Kimi zaman bir marketin kasa sırasında beklerken yaşanan tartışmalar, kimi zaman trafikte gırtlak gırtlağa gelen insanlar bize bardağın çoktan taştığını gösteriyor.
Bu kadar kuralsızlığın hüküm sürdüğü bir atmosferde, her türlü sosyal ve toplumsal norma uygun yaşamaya çalışan insanların bu tepkisini anlamak mümkün. Beline silah takanın mekan basıp esnaf kurşunladığı, kafasına estiği için vahşice duygularla bir kediyi ya da bir köpeği tekmeleyerek ya da döverek, işkence ederek öldürenlerin cezasızlığı ya da yolun kenarında bekleyen bir insana arabayla çarpıp rahatlıkla yurt dışına kaçanlar…
Futboldan siyasete ve hatta güncel hayatın kılcal damarlarına kadar işlemiş bu kuralsızlık silsilesinin önüne nasıl geçilecek? Bu sorunun yanıtını 31 Mart seçimlerinden sonra epeyce konuşacağız.
