BIST 100 9.916 DOLAR 32,44 EURO 34,74 ALTIN 2.438,67
16° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

Mudanya sahili ve düşündürdükleri...

Dünden beri, Mudanya Sahili'nden bir video görüntüsü dolaşıyor sosyal medyada. Yeni, yani birkaç günlük hattâ birkaç haftalık bile olmayabilir. Diyelim ki, geçen yıldan ya da 2 yıl öncesinden.

Ne fark eder?

Olay doğru. Durum ortada.

Yüzlerce Suriyeli ya da başka milletten sığınmacı kumsalda (anladığımız kadarıyla) piknik yapıyor. Halıları, kilimleri, şilteleri, yemekleri, piknik tüpleri, topları, tabureleri, sandalyeleri ile kalabalık aileler halinde sahile - kumsala yayılmışlar.

Gelmesinler mi? Yayılmasınlar mı? Onların da sahile gelip serinlemek ya da nefes almak, deniz kenarında bulunmak gibi bir hakları yok mu? Irkçılığın, yabancı düşmanlığının, bencilliğin alemi var mı?

Bu soruları sorabilirsiniz.

Peşinen cevap vereyim. Haklısınız.

Yalnız... Ciddi bir sorun var ortada. Çok ciddi sorular var sorulacak.

Bir kere, sözünü ettiğim görüntülerde neredeyse bir tek Allah'ın kulu bile denize girmiyor. Tek tük girenler de, elbiseleri ile giriyorlar. Daha doğrusu ayaklarını sokuyorlar. Yüzenler de elbise, çarşaf, pantolon, pardesü ile filan "yüzer gibi" yapıyor. Çünkü, insanların çoğu, oraya denize girmek için gelmemişler. Kumsalı "piknik yeri" olarak kullanıyorlar. Çünkü onlar için bir anlamı yok, deniz sahili, kumsal, plaj gibi kavramların. Farklı bir kültüre mensuplar. Onların suçu mu? Tabii ki değil.

Onların bu şekilde "denize girme mahalli" olan plajı işgal etmeleri nedeniyle, yerel halk oraya gelemiyor. Ürküyor. Korkuyor. "Acaba gider de orada soyunur mayomuzu, bikinimizi vs. giyer de, yatar güneşlenir, denize girmeye kalkışırsak bize nasıl bakarlar? Nasıl davranırlar? Başımıza bir şey gelir mi? " diye korkuyorlar.

Onlar da haklı değiller mi?

Bunları vurgulamanın, "ırkçılıkla, yabancı düşmanlığıyla, kafatasçılıkla" filan alakasını kurabilir misiniz?

Daha da kötüsü şu: Bu insanların bu ülkeye kontrolsuz biçimde doldurulup yerel kültür ile bu şekilde çelişmesini, yerel nüfusun yaşam biçimi zoraki olarak değiştirmesini, dönüştürmesini, potansiyel olarak ciddi biçimde çatışmasına yol açmasını (aldıkları yanlış ve sorumsuz kararlarla) sağlayanlar nerede?

Hemen söyleyeyim:

Muhtemelen kendi villalarının özel yüzme havuzlarının kenarında güneşleniyorlar şu an. Ellerinde Martini kadehleri... Ayfonlarından, "ayak parmağı selfie"si paylaşıyorlar, yan villadaki kankaları ile...

Ya da evlatlarıyla neşe içinde havuzda ya da özel rezerve edilmiş plajlarda (beach mi demeliydim?) su topu oynuyorlar. Birbirlerine su sıçratıp kahkahalar atıyorlar. En kötü ihtimalle, geceliği 5 bin 10 bin TL'lik, 88 yıldızlı bir "Resort"ta şezlonga uzanmış tatilin tadını çıkarıyorlar.

Yalanım var mı? Zerre kadar varsa, söyleyin.

O Mudanya Sahili'ne, ya da memleketin dört bir yanındaki benzer parasız plajlara, şu cehennem sıcağında gitmek isteyip de gidemeyen emekçi halkın kucağına, kocaman bir alev topu gibi düşmüştür bu sığınmacı sorunu.

O masum insanların, yani deniz kenarına inip serinlemek ve piknik yapmak isteyen yabancıların suçu değildir bu... Farklı bir kültür ve göreneklerden, farklı yaşam biçiminden geliyorlar.

Ama bizim de suçumuz değil...

Kendi memleketimizde, korkudan, endişeden ya da yukarıda anlattığım "çelişik - çatışık - karmaşık" durumlar nedeniyle sokağa çıkamayan, belli mahallere giremeyen, zaten elimizden alınmış kilometrelerce sahilden geri kalmış 300 - 500 metre kumsala hasret kalır olmadık mı?

Şimdi... Oturun klavyenin başına, beni (yani yıllarca - 20 sene- yabancı bir ülkede göçmen işçi statüsünde çalışmış ve yabancı olmanın ne olduğunu çok iyi bilen birini) ırkçılıkla yabancı düşmanlığıyla filan suçlayın.

Durun!... Yazmadan önce, kendinizi Londra, Paris, New York veya Berlin'in, Milano'nun bir parkında mangalı kurmuş, sucukları cızırdatırken, dumanı yayarken ve çizgili pijamanızla İbo dinlerken filan hayal edin.. (Sonrasını hayal etmeye kalkmayın... Biraz sıkıntılı bir durum orası)

Haydi hepinize hayırlı tıraşlar (bayramlar)..

(Not: Bu satırların yazarı bendeniz, yüzme bilmez ve yazları plajda filan geçirmez. Kum, şezlong, şemsiye, kulaç, çivileme, balıklama filan gibi kavramlara yabancıdır)