BIST 100 10.644 DOLAR 32,20 EURO 35,01 ALTIN 2.500,70
16° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

Kutuplaşma ve ötesi

Kutuplaşma, polarizasyon, cepheleşme… Tarihsel bir mirastan, asla kurtulamadığımız, gitgide büyüyen, adeta bir coğrafi kader döngüsüne dönüşen alınyazımız. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçerken İttihatçı-İtilafcı karşıtlığı olarak şekillenen, Cumhuriyet sonrası ilk meclisteki Atatürk’ü ve devrimi destekleyen birinci gruba ikinci grubun karşıtlığıyla sürmüş, çok partili siyasal yaşama İsmet İnönü önderliğindeki CHP’nin, Adnan Menderes önderliğindeki Demokrat Parti’nin karşıtlığı ile devam etmiş, 70’lere gelindiğinde Bülent Ecevit liderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi ve Süleyman Demirel önderliğindeki Adalet Partisi ile yolculuğunu sürdürmüştür. Ardından gelen Milliyetçi Cephe hükümetleri ateşin altına odunu vermiş, darbelerle yaralar derinleşmiş, 90’lara gelindiğinde ise ilerici ve irticacı cepheleşmeyle artık farklı bir kimliğe bürünmüştür. 2002’de iktidara gelen Ak Parti hükümeti döneminde açılan “alt kimlik- üst kimlik” tartışmalarıyla elimizde kalan son çatı olan “Cumhuriyet yurttaşlığının” da altı oyulmuştur. Anadolu coğrafyasındaki siyasal ve toplumsal kutuplaşma hikayemiz, sayfalar boyu örneklerle anlatılabilecek, uzun ve acı bir hikayedir. Özellikle iktidara gelen sağ hükümetlerin, din ve kutsallar üzerinden halkı konsolide etme ve iktidarını daim kılma arzusu, bulunduğu coğrafyada Türkiye’yi çelikten bir fanus gibi koruyan “laiklik” ilkesinin epey örselenmesine ve hatta ilgasına sebep olmuştur. Bir yandan çoğunlukçu demokrasi anlayışıyla kimlik siyasetinin körüklenmesi, diğer taraftan bilimsel eğitimden uzaklaşma, dinin siyaset içerisinde pervasızca kullanılması siyasal kutuplaşmanın toplumsal yansımalarını daha da köşeli hale getirmiştir.

Kutuplaşmanın zirvesine doğru…

Zirveler her zaman iyi değildir. Örneğin çok hızlı çıkılan makamlardan, çok hızlı düşülür. Kötülüğün ve olumsuzluğun en tepesine çıkmaksa bir yanardağın tepesine tırmanmak gibidir, insanı yakar. Kutuplaşmış siyasette ise zamanla iki eşit arasındaki ilişkiden, bir tarafın diğer kesimleri dışladığı bir ayrımcılığa dönüştüğü görülmektedir. Şu an Türkiye’de yaşadığımız ise kutuplaşma ve ayrımcılığın iç içe geçtiği bir süreç olarak görünüyor. Sadece siyasette de değil üstelik. Sirayet etmediği alan kalmamış gibi… Okulda, sokakta, uçakta, yolculukta, camide, ekranda, dizilerde… Son günlerde tartışmaların odağında olan Kızıl Goncalar adlı dizinin özeti de bu kutuplaşmayla yüzleşmemizdir. Seküler ve cemaatçi kesimin aşırı unsurlarla yansıtılması, her iki kesimin de kendi gerçekliğiyle yüzleşmesini sağladı. Tabii bu yüzleşmeye tahammülsüzlük seküler kesimden ziyade kapalı sistem, gri alanlar olan tarikat ve cemaatlerden geldi. Özellikle dizide tarikat içinde, reşit olmamış bir kızın rızası olmadan babası tarafından evlendirilmek istenmesi, muhafazakar kimlikteki annesinin kızını okutmak için çabalaması yani özellikle kadınların bu yapılar içindeki ikinci sınıf konumu belli ki tarikatleri rahatsız etmiş. Cezası gecikmedi tabii. Halbuki çok eski değil, yakın zamanda TRT 1’de FETÖ yapılanmasını anlatan Kumpas adlı belgeselde “cemaat yapılanması içerisinde kadının cüz’i iradesinin elinden alındığı” bizzat devlet kanalı aracılığıyla duyurulmuştu. Şimdi bu gerçekliği bir başka şekilde ortaya koyan Kızıl Goncalar’a bu tepki neden? Kendinize benzemeyenlerin kendi gerçekliğiyle yüzleşmesini isterken, tüm aynaları kırmak bu yüzleşmeden ne kadar korkulduğunu da gösteriyor. Özellikle kadınların içinde bulundukları durumlara karşı farkındalıklarının sağlanması ve aydınlanması uykuları kaçıran bir kabusa dönüşmüş belli ki.

Dizilerde dahi yüzleşmeye tahammül yok peki siyaset içinde durum nasıl?

Toplum içindeki gerginlik; geçim sıkıntısı, barınma krizi, düzensiz göç, kadın cinayetleri, siyasal kutuplaşma, gergin gündem ile artarken, siyasette Türk tipi başkanlık sisteminin etkisiyle 2023 seçimlerinde yan yana gelmiş farklı görüşler, seçim sonrası çok dramatik bir kopuşla 2024 seçimlerine doğru ilerliyorlar. 2023 Seçimlerinde Millet İttifakı adayı Kılıçdaroğlu öncülüğünde birleşen muhalefet partileri, uzun süren parlamenter sisteme geçiş hazırlık sürecini başarı ve uzlaşıyla sürdürmüş olmasına rağmen, seçimden sonra İYİ Parti merkezli enteresan bir reddediş sürecine girdi. Cumhur’daki kırılmalar ise çok daha derinden ilerliyor. Milliyetçi-muhafazakar cephe kendi içinde kutuplaşmasını kimi zaman AYM-Yargıtay kriziyle, kimi zaman kaymakam-imam kavgasıyla kusuyor. Her haliyle belli ki sistem partileri 2023’ün zoraki birlikteliğini artık taşıyamıyor. Dün birlikte aynı sofraya oturup yemek yediklerine, “çocuklarımı teslim ederim” dediklerine, “birlikteliğimiz pazara kadar değil mezara kadar” dediklerine zerre tahammülleri kalmamış. Göçmenler üzerinden ilerleyen radikal milliyetçiliği de eklediğimizde akıllara tek soru geliyor;

Bu kutuplaşmanın zirvesinden iniş var mı?