BIST 100 10.247 DOLAR 32,21 EURO 34,63 ALTIN 2.398,21
20° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

Davetkâr şirinlikler...

Her konuda, üstelik de birbirinden daha az inandırıcı ve birbirinden daha az samimi sözde ve sahte "açılımlarına" bir yenisini daha ekledi, AKP iktidarı:

"Davet Açılımı"

28 Ekim Cuma günü Ankara Arena'da yapılacak olan "Türkiye Yüzyılı" başlıklı seçim vizyonu beyannamesinin lansmanı (Şahsım Şovu) için, Türk matbuatına ve medyasına "olağandan daha geniş kapsamlı" bir davet yapılmış. Bu çerçevede, (benim katılmadığım ama, kullananlardan ödünç aldığım bir ifade ile) "Muhalif Basın"dan da isimler davet edilmiş bu lansman şovuna. İsimleri buraya aktarmak istemiyorum. O insanlara kişisel bir tavrım olduğum anlamına gelmesin ya da, gitmelerine tepki gösterebilecek insanlara da hedef göstermek gibi olmasın diye vermeyeceğim isimlerini. Ama şu kadarını söyleyeyim, zaman zaman hükümeti sert biçimde eleştiren ya da eleştirir görünen basın - yayın kuruluşlarından, ve genellikle "köşe ya da ekran ünlüsü" arkadaşlar bunlar.

Ben, kendimi "ekran - köşe ünlüsü" olarak ya da "muhalif" etiketini kabullenen biri saymıyorum. Yakından izleyenler iyi bilirler, gerek KRT TV ekranındaki programımda, gerekse BirGün Gazetesi'ndeki köşemde ve sosyal medyada, sadece iktidardaki parti ve siyasetesini değil, muhalefet partilerini ve liderlerini de hiç çekinmeden eleştiren bir gazeteciyim. İktidar malum. Ama, özellikle "muhalefettekilere" benimle ilgili hissiyatlarını sorabilirsiniz.

Bana, (şu ana kadar) bir davet yapılmadı. Belki de, bu yazıyı yazmamı buna bağlayacaklar olabilir. Ama, yapılsa da yapılmasa da tavrımı net olarak ortaya koyabilmek ve akıllardaki bazı soruları gidermek amacıyla yazmak istedim.

1. Gazeteci, "Ben şuraya asla gitmem bununla asla konuşmam, şuradan gelen daveti asla kabul etmem. Şuraya her koşulda seve seve giderim" diye bir kategorizasyon yapamaz. Yapmamalıdır. Her yere (evet her yere.. gerekirse yasal ya da yasa dışı oluşumların mekanlarına bile. Basının ayrıcalığıdır bu) girer - çıkar. Haber değeri taşıyan her bir etkinliği izlemelidir. Oradan haber çıkarabilmek, orası ile ilgili kamuoyunun bilgilenmesi ve bir kanaat oluşturabilmesi için yakından izlemeyi kendine görev sayar. Tek koşul, bu görevini yerine getirebilme koşullarının bulunmasıdır. Ve tabii ki, propagandaya alet olmadan bağımsızca olan biteni aktarabilmesidir. Yani gidip de tribünden ya da basın locasından seyredip notlarını alıp çıkıp gelmesi değildir maksat. Haber yapabilmek, soru sorabilmek için her türlü olanağın sağlanmasını şart koşmalıdır. Ya da o koşulları yaratabilmelidir.

2. Gazeteci, bu faaliyeti yapacağı yere giderken bir "davet" de beklememelidir. Başka bir deyişle, gazeteciye (özellikle de ismen tek tek seçilerek) davet yapılması, bu meslğein yapılma ilkelerine aykırıdır. Daha da üzerine basa basa yazmam gerekirse, "Kişi bazında, ismen davet sistemi" yanlıştır. Çünkü bu sistem (yöntem) "istenen - istenmeyen kişi ayrımı"na yol açacaktır ki, gazetecinin bağımsızlığına yönelik bir ihlal sayılır. Kurumların ya da kişilerin yapacakları bir faaliyet için "Sen gel, sen gelme" yetkisini kullanması. mesleki özerkliğimizi ve bağımsızlığımızın ihlalidir.

3. Davet, kurumlara ya da tek tek bağımsız çalışan gazetecilere hitaben yapılabilir. Sınırlama, ancak ve ancak "yer - mekan - koltuk sıkıntısı" bazında yapılabilir. Yani bir kurum (parti - dernek şahıs) şunu diyebilir: "Yerimiz sınırlı olduğundan, (misal) sadece 1 muhabir bir foto muhabiri/kameraman yollamanızı rica ederiz" Bu da fiziki koşulları zorlamamak adına anlaşılabilir. Ama İsim listesi?.. Asla kabul edilemez. Kabul edilmemelidir.

4. Basın kuruluşları ya da tek tek gazeteciler, bu davete icabet etmek ve etmemek konusunda kendilerini özgür hissetmelidir. Yani dönemsel olarak, dönemsel gelişmelere bağlı olarak bu tür davetler boykot da edilebilir. İşte bugün, AKP özelinde ve iktidar açısından tam da böyle bir durum mevcuttur. Tarihi önemde bir seçime gidilirken, 20 yıl sonra bu "şirinliği" yapmaya kalkışan AKP rejimi, daha şurada 3-5 gün önce basın özgürlüğünün tabutuna adeta "son çivi" anlamına gelecek bir Sansür Yasası'nı, üstelik bağırta bağırta yürürlüğe koymamış gibi davranılabilir mi? Yine aynı AKP rejimi, daha şunun şurasında birkaç gün önce TELE1 televizyonunun "fişinin çekilmesi sürecini" hızlandırmak adına bir "ekran karartma cezası" getirmedi mi?" Aynı şeyi hoşuna gitmeyen her gazete ve TV'ye radyoya, ajansa yapmıyor mu? Program durdurma, ekran kakartma, para cezası yağmur gibi yağmıyor mu? Daha şunun şurasında birkaç hafta önce, AKP rejiminin en tepe yöneticisi, ekranlada herkesin gözünün içine baka baka 2 yandaş gazeteciye "Gereğini yapın artık" diye "Yazı ısmarlamadı" mı? Muhalif sayılan gazeteciler yayıncılar, yazarlar her gün mahkeme koridorlarında süründürülmeye, çok sayıda gazeteci zindanlarda gün saymaya devam etmiyor mu?

Bunlar görmezden mi gelinecektir?

Birkaç saatlik "Şahsım nutkunu" yerinde ve canlı izleme olanağı, bu saydıklarımdan daha mı önemli sayılacaktır?

Bu "jest"i karşılıksız bırakmamak adına bir diplomatik nezaket gösterisi (davete kibarca icabet etmek) adına, yukarıda saydığım ilkeler göz göre göre çiğnenecek midir?

Bunu kamuoyunun ve meslektaşlarımın takdirine bırakıyorum.

Yukarıda da dediğim gibi: Ben çağrılsam da (bu dediklerimi söyleyip) gitmezdim. Çağırmayacaklarını da biliyorum üstelik. Nedenleri malum. Gerisi, bu "şirin" davetin muhataplarına kalmıştır. ("Zaten seni çağıran mı var?" diye pişkin pişkin gülebilir ya da "çağırmadılar diye çemkiriyorsun" diye terbiyesizlik de edebilirsiniz. Saygı duyarım.)

Arz ederim.