BIST 100 10.269 DOLAR 32,27 EURO 34,84 ALTIN 2.415,45
17° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

ÖĞ-REN-Mİ-YO-RUZ BU SEFER DE “ÇAKTIK” SINAVDA...

Sabahın 04.08’inde yatakta zangır zangır sallanarak uyandım, milyonlarca insanla birlikte.

Bu coğrafyanın ezeli ve ebedi baş belası zelzele afeti, kendini kim bilir kaçıncı kez hatırlattı. Ama, sadece ne kadar büyük bir tehlike olduğunu ve (1999’da fena halde öğrettiği) öldürücü bir etkisi olabileceğini değil, aynı zamanda iki deprem arasında “dersimize iyi çalışmazsak” başımızın yeniden aynı şekilde derde girebileceğini de hatırlattı.

Oysa ki dersimize çalışsak, ev ödevlerimizi hakkı ile yapsak, bir sonraki sınava iyi hazırlansak, “anlık bir tedirginliğin” ardından yataklarımızın sıcacık kucağına dönüp mışıl mışıl uykumuza devam edebileceğiz. Sabah da kalkıp işimize gücümüze korkmadan panik yapmadan gidebileceğiz.

Yok. Bu yolu seçmiyoruz.

Tam bir “tembel öğrenci” misali, ev ödevlerimizi yapmamakta ısrarcı oluyor ve her defasında “Doğa Öğretmen”den o “ölümcül azarı” işitiyoruz.

Gelin, yine kırık notlarımızı teker teker hatırlayalım:

  • En önemli dersimiz olan, “sağlam yapılar yapmayı ve en şiddetli depreme bile dayanabilecek o yapılarda yaşamayı/çalışmayı” bir türlü öğrenemedik. Depremin değil, içinde yaşadığımız/çalıştığımız çürük binaların insan öldürdüğünü öğrenmeyi reddediyoruz.
  • Özellikle de kamu binalarının inşaatlarındaki hırsızlıklardan, yolsuzluklardan bir türlü vazgeçemedik. Her depremde en çok zarar gören yerlerin “kaçak gecekondular, derme çatma binalar ve kamu binaları” olduğunu bir kez daha ispatladık. Düzce ve Gölyaka’da Adliye Binası ve Devlet Hastane Binası, en fazla hasar gören yapılan arasında yeraldı. Yine malzemeden çalınmış, yine yanlış malzeme kullanılmış, yine “işporta iş” yapılmış. Yüzey malzemeleri, tuğlalar kiremitler sokaklara uçmuş. Gece olmasa kim bilir kaç kişi ölecekmiş.
  • Deprem anında panik içinde kaçmak, bu panikle birbirimize zarar vermek, ısrarla asansörleri kullanmak, pencerelerden balkonlardan atlamak gibi asla yapmamamız gerekenleri yine unuttuk.
  • Depremin akabinde hepimiz telefonlara sarılıp sohbete başladık. Yine, o hayati önem taşıyan ve kısıtlı kapasitedeki hatların acil yardım serviseri tarafından öncelikli olarak kullanılması gereğini unutup, “Nasıl hissettin? O anda hangi rüyayı görüyordun? Filancayı aradın mı? Falanca iyi mi? Geçen depremde de şöyle olmuştu böyle olmuştu. Ay çok korktum biliyon mu?..” gibi muhabbetlerle dakikalarca hatları meşgul ettik. Defalarca uyarıldığımız halde mesaj servislerini kullanmadık.
  • AFAD, geçen hafta bir tatbikat yapacağını söylediği halde, eline yüzüne bulaştırdı. Birçok insana mesaj bile gelmemişti. Üstelik gelenler de Türkçe karakterle yazılmamıştı. Gösterdikleri hareketleri yetkililer bile yanlış uygulayarak muhtemel bir depremde yaşamlarımızı tehlikeye atmışlardı. Dün sabah da, yani gerçek deprem anında, ne mesaj geldi ne siren çaldı, ne bir şey oldu. E o zaman “tatbikat şovu” ne işe yaradı?
  • Yine toplanma alanları meselesini hatırlattı bize “Doğa Öğretmen”.. 1999’dan bu yana dillerimizde tüy bittiği halde, varolan toplanma alanlarına da AVM, gökdelen. Bilmem ne nokatları – konutları yaparak insanların o kaçış olanaklarını da ellerinden almayı sürdürdük.

Bunlar sadece birkaç “kırık notumuz”

Daha niceleri var da...

Zaten deprem uzmanı hocalarımız sabahtan beri bunları kim bilir kaçıncı kez yine yeniden hatırlatıyorlar. Ben kısa bir özet yaptım.

Sahi, biz bu sınavdan geçmemeye yemin mi ettik?

Farkında mısınız? TV’lere çıkan deprem uzmanlarına hep aynı soruları sormaktan da bıkmadık:

“Hocam, bu deprem İstanbul’u etkiler mi? İstanbul depremi ne kadar yakın?”

Yani, sayın hocam kalkıp da dese ki, “Korkmayın bu deprem İstanbul depremini tetiklemez. Zaten çok yakında olmayacak...” o zaman devrilip yatacağız yine horul horul uyumaya devam edeceğiz.

ÖĞ-REN-Mİ-YO-RUZ.

Depremde de, orman yangınlarında da, göçüklerde de, sel felaketlerinde de, maden patlamalarında da, her şeyde.

Ve bu yüzden hep ağır bedeller ödemeye devam edeceğiz.

Dediydin dersiniz.